Cumhuriyet devriminden sonra kadınların hakları, kadının toplumsal yaşamdaki konumu, kadın ve erkek eşitsizliğinin giderilmesi gibi konularda çok önemli kazanımlar elde edildi. Türk kadını bugün bu kazanımlar sayesinde Türkiye’de özgürce yaşayabiliyor. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bu ülkeyi kuranlara bu bakımdan minnet borçluyuz. Bununla birlikte, kadınlara yönelik şiddetten tutun da kadınlara yönelik ayrımcılığa kadar sorunlar da yaşıyoruz. Bu yaşanan sıkıntıları hiç kimse inkar edemez. Bu sorunlar konusunda her zaman kadınlarımızın yanında yer aldık ve yer almaya devam edeceğiz.
LİBERAL KADIN HAREKETLERİ
Şimdi asıl soruna gelelim. Gerek Türkiye’deki, gerek dünyadaki ana akım ve liberal kadın hareketleri günümüzün en ciddi meselelerini anlamaktan çok uzak bir noktada bulunuyor. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Üçüncü Dünya’ya karşı başlatılan savaşların tek tek sonuna geliyoruz. Yugoslavya ile başlayan, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye ile devam eden saldırılar, Batı hegemonyasının gerilemesiyle birlikte yerini geri çekilmelere bırakıyor. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ile birlikte bu süreç ivme kazanmıştır.
Liberal kadın hareketleri bu yaşanan savaşları tahlil ederken “kadınların özgürlüğü” meselesini bu kadınların yaşadığı ülkelerin bağımsızlığından ve özgürlüğünden bağımsız bir düzlemde ele almaya çalışıyor ve emperyalizm denen gerçekliği bir türlü görmek istemiyor. Bu elbette basit bir yanılgı değil, bilinçli bir tercih ve bu tercih bir ideolojiye yaslanıyor. Emperyalizmin “Soğuk Savaş” sonrasındaki gelişimini anlamadan bu ideolojiyi anlamamız mümkün değil.
HALA EMPERYALİZM ÇAĞINDA YAŞIYORUZ
Hala emperyalizm çağında yaşıyoruz. Dünya ezen milletler ve ezilen milletler olarak ikiye ayrılıyor. Bu milletler arasındaki çelişkiye “temel çelişki” diyoruz. ABD emperyalizmi ile diğer milletler arasındaki çelişkiye de “baş çelişki” diyoruz.
Soğuk Savaş sonrasında emperyalizm bir dönüşüm geçirdi ve “sivil toplumcu” ideolojiyi ortaya attı. Sivil toplumculuğun amacı temel çelişkiyi ve baş çelişkiyi perdelemektir, yani işçi sınıfını bölmek, anti-emperyalist direnişleri dağıtmak ve ulus-devletleri zayıflatmaktır. Sivil toplumcu ideoloji bağlamında kadın hakları ve LGBT teorileri, etnik kimlikçilik ve çevreci hareketler ortaya sürülmüştür. Kadın kimliği, LGBT kimliği ve etnik kimlikler, sınıfsal ve sistemsel mücadele zeminini ortadan kaldırmış ve toplumsal kurtuluşu kimliklerin kurtuluşuna indirgemiştir.
Bu hareketler içerisinde en önemlisi sivil toplumcu liberal kadın hareketleridir. Bu hareketler için kadının kurtuluşu meselesi bir maskedir. Daha önce yazdığım bir yazıda bu kimlik hareketlerinin işlevini kısaca şöyle özetlemiştim:
“Batı merkezli kimlik siyasetleri kendi halkını kimlik siyaseti tartışmaları ile meşgul ederken, emperyalizm ezilen milletlere demokrasi, insan hakları ve özgürlük kisvesi altında ölüm ve yıkım götürdü. Brüksel’de, Londra’da, Berlin’de ve New York’ta neo-liberal çizgideki feminist teoriler, “queer teorisi”, çevrecilik hareketleri masaya yatırılırken, etnik ve mezhepsel grupların emperyalizmin çıkarları doğrultusunda nasıl daha iyi kışkırtılabileceği ve yönlendirilebileceği tartışılırken, Kabil’de, Bağdat’ta, Rakka’da ve Trablus’ta içinde kadınların ve çocukların da olduğu binlerce sivil yaşamını kaybetti”.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA’NIN KADINLARI VE ASKERİ MÜDAHALELER
Söz konusu liberal kadın hareketleri Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen ve Somali yanarken, çocuklar ve kadınlar öldürülürken seslerini çıkarmadılar çünkü Batı dünyası bu savaşların sadece terörizme karşı açılan savaşlar olmadığını aynı zamanda kadınları da özgürleştireceğini iddia ediyordu. Burka giyen Afgan kadınlar Taliban’dan, Iraklı kadınlar Saddam’dan, Libyalı kadınlar Kaddafi’den, Suriyeli kadınlar Esad’dan kurtarılmalıydı.
Kadın hakları karnesi ortada olan Suudi Arabistan ve diğer Arap monarşileri ise Batı eksenli dış politika izlediği için eleştirilerden muaf tutuldu ve hiçbir zaman açıkça hedef alınmadı. Onlar için esas sorun İranlı kadınlar. İranlı kadınlarla yattılar, İranlı kadınlarla kalktılar. Batı nereye müdahale etmek istiyorsa o ülkenin kadınlarının sıkıntılarını abartılı bir biçimde yansıttılar. Sivil toplum kuruluşları müdahale edilecek ülkelerin kadınlarının sıkıntılarına odaklandı ve kamuoyu yarattı. Üçüncü Dünya’nın kadınları hakkında filmler ve diziler çektiler. Tabii ki bunları kadınları çok sevdikleri için yapmadılar. Esas amaçları bu ülkelere askeri müdahaleler yapılırken ortaya çıkabilecek itirazları ortadan kaldırmaktı.
Kadın hakları söylemi askeri müdahaleler için rıza yaratan insan hakları söyleminin en önemli parçalarından birini oluşturuyor. Batılı kadınlar ne hikmetse hiç sorun yaşamıyor! Tüm sorunlu kadınlar Üçüncü Dünya ülkelerinde yaşayan kadınlar.
ÖNCE BAĞIMSIZLIK SONRA LAİKLİK
Liberal feministler şu anda yaşadığımız Afganistan tartışmalarını da bilinçli bir şekilde yanlış bir düzlemde ele alıyor. Taliban’ın geçmişteki kadın karşıtı uygulamalarını öne sürerek bugün Afganistan’da yaşanan sorunun bir emperyalizm sorunu olmadığını bir feminizm sorunu olduğunu söylüyorlar. Uluslararası ilişkilerden çok anlamayan sıradan bir kişi bile ABD ve müttefiklerinin neden Afganistan’a girdiğini bilirken, “kaygılı” kadınlar dünyanın en önemli sorunlarından birini kadın haklarına indirgemeye çalışıyor.
2001’den bu yana Afganistan Savaşı yüzünden Afganistan ve Pakistan’da en az 241 bin kişi hayatını kaybetti. Ölenlerin en az 71 bini sivildi. Çocuklar ve kadınlar Batı’nın jeopolitik ve ekonomik çıkarları uğruna hayatını kaybetti. Her şey bu kadar açık bir şekilde bilinirken kadınları rahatsız eden ise bir ülkenin bağımsız olup olmaması değil o ülkeden yabancı güçlerin çekilmesi. İnanılır gibi değil!
Taliban’ı sevmeyebilirsiniz, Taliban’dan nefret de edebilirsiniz, ancak bu savaş sırasında sahada Taliban’a alternatif oluşturabilecek ikinci bir güç yoktu. Ayrıca emperyalizmin Afganistan’da yenildiğini tespit etmek Taliban’ın ideolojisini paylaşmak anlamına gelmiyor. Önemli olan bir ülkenin bağımsızlığını elde etmesidir. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi tüm mazlum milletleri sevindirmiştir. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi Afgan halkının 42 yıl sonra nefes alabilmesi, uzun zamandır yüzü gülmeyen Afgan halkının ilk defa kendi kaderini tayin etme fırsatı elde etmesi anlamına geliyor.
Liberal feministler ise ırkçı oryantalist bir anlayışla tüm Afgan halkına saldırıyor, onları aşağılıyor, küçük görüyor. Batı değerlerini “evrensel” ve “kutsal” değerler kabul ettikleri için Batı değerlerini benimsememiş Afgan toplumu ilkel, gelişmemiş, geri kalmış, yabani, vahşi, tecavüzcü, pis ve katil olarak gösteriliyor. Artık bu ırkçı oryantalist düşünceleri bir kenara bırakma zamanı. Başta Afgan halkı olmak üzere Batılı olmayan milletleri aşağılamayı durdurun!
Batı, Afganistan'dan gidince Afgan halkı hemen toparlansın, Rönesans ve Aydınlanma yaşasın isteniyor. Böyle bir dünya yok! Siz nerede yaşıyorsunuz?
50 sene geçmiş hala Kamboçya'da temizlenmemiş mayınlar patlıyor ve insanlar ölüyor. Vietnam'da hala çocuklar sakat doğuyor. Annesiz babasız kalmış Iraklı çocuklar hala yaşadıkları travmaları atlatamadılar. Eski Yugoslavya'da yaşayanların acıları hala taze.
Yemenli çocuklar hala temiz su bulamıyor, açlık ve salgın hastalıklarla boğuşuyor. Suriyeliler hala evlerine dönemedi. Birçok Afrika ülkesi çatışmalarla boğuşuyor.
Tüm dünya barış ve huzur içinde yaşıyor da tek sorun Afgan kadının burka giymesi mi? Elbette biz de Afgan kadınların okumasını, toplumda söz hakkı elde etmesini, yönetime katılmasını istiyoruz. Sanki biz Afgan kızları özgür olsun istemiyoruz. Önce bağımsızlık kazanılır, sonra laiklik mücadelesi yapılır.
Ekran başındaki insanlar oturdukları rahat koltuklardan Afganistan şöyle Afganistan böyle diye eleştiriyor. Eleştirilerinin Afganistan için olumlu hiçbir etkisi yok çünkü bu eleştiriler hiçbir çözüm önerisi ortaya koymuyor. Dünyanın sorunlarına çözüm odaklı bakmadığımız sürece hiçbir soruna çözüm bulamayız. Eleştirmek dünyanın en kolay işidir. Zor olan sorunlara çözüm bulabilmektir.
Bazı insanlar savaşı evcilik oyunu sanıyor. Biz gerçekleri anlatıyoruz. Herkesin savaş ve emperyalizm gerçeği ile yüzleşmesi gerektiğini söylüyoruz. Sorunu doğru tespit etmeden sorunlara çare bulamayız!
KADIN HAREKETLERİ EMPERYALİZM GERÇEĞİ İLE YÜZLEŞMELİ
Birçok kadının iyi niyetinden şüphemiz yok. Tepkilerini nasıl dile getirmesi gerektiğini bilmeyen bir sürü kadın görüyoruz. Onların tüm kaygılarını paylaşıyoruz, onların endişelerini anlıyoruz, ancak kadın haklarını savunduğunu iddia edenlerin büyük bir kısmı ne yazık ki ideolojik bir karanlığa gömülmüş durumda.
Kadın hareketleri arasında emperyalizm gerçeğiyle yüzleşebilen çok küçük bir kesim var ama onların da sesi çok duyulmuyor. Kadınların Üçüncü Dünya kadınlarını karanlıktan kurtarabilmesi için önce kendi karanlıklarından kurtulması gerekiyor. Anti-emperyalist olmayan hiçbir kadın hareketi ilerici olamaz! Kadınları karanlığa mahkum eden emperyalizmdir. Lütfen çıkın artık bu karanlıktan. Feminist olun ama devrimci feminist olun. O zaman arkanızda büyük bir güç bulacaksınız.