ABD’de herkesin bildiği verilerin satılması, yani facebook skandalının yankıları sürüyor. Olayın çok detaylarına girmeyeceğim. Neticede akademik olarak başlayan bir araştırmanın verilerin izinsiz kullanımıyla büyüyen bir silsile içinde siyasete etkisi tartışılıyor.
Bunun ABD’de ve bağlantılı olarak dünyada nasıl sonuçlar vereceğini göreceğiz. Ama bence bu noktadan bir aydınlanma beklemek büyük yanlış. Çünkü sosyal medya başta olmak üzere, veri üretiminin yeni öz sermaye olduğunu bilmeyen, bu çağda çok saf kalmış demektir.
Zuckerberg’in yaptığı işi yeni ortaya çıkmış büyük bir fiyasko olarak değerlendirenlerin ise aklına şaşıyorum. Zira bugünün bilhassa ekonomik hareketlerinde kullanılan, firmaların pazarlama ve satış alanında nokta atışı yapmak adına kullandığı veriler nerede toplanıyor? Büyük veri ya da big data...
Acaba buradaki bilgilerin gökten mi düştüğü zannediliyor? Yapay zekâ rekabetinden, tüketici hareketlerine kadar geniş bir listeyi kapsayan bu hareket, belki de bugün sadece siyasete müdahale ettiği gerekçesiyle gündeme geldi.
Şu bir gerçek ki akıllı telefonlar ve cihazlarla birlikte gittiğimiz alışveriş merkezinde ya da sokakta hangi dükkânın önünden geçtiğimiz bile bu pazarlama faaliyetlerinde yapılan analizlerin ardından veri olarak kullanılıyor.
Belki önümüze bir reklam, belki de kampanya haberi olarak geliyor. Esasen bugün teknolojiyle birlikte çok gelişmiş olsa da insan hayatında yeni bir kavramdan bahsetmiyoruz. Bir dönem televizyonla, bir başka dönemde mesela Hitler zamanında farklı enstrümanlarla insanların ekonomik ve siyasal hareketleri yönlendirildi. Muhtemelen sosyal medyadan sonraki aşama da yapay zekânın insana iliştirilmesi olacak.
Bu nedenle böylesi durumlara şaşırmak yerine önümüzdeki durumu tartışmalıyız. Ortada iki seçenek kalıyor. Birincisi tüm dünya hemfikir olur ve insan haklarına aykırı bu düzenlemenin ortadan kaldırılmasını sağlar. Mümkün mü? Elbette hayır...
İkinci seçenek ise Türkiye’nin kendine özgü yazılımlarla verilerini kendi bünyesinde toplayacak ve en azından pazarını yönlendirmekte etkinliği kendi eline alacak bir sistem üzerinde çalışmasıdır. Bu hem bilgi güvenliği açısından, hem de ekonomik temelde rekabet bakımından kritik bir önem taşıyor.
Geleceğin siber savaşların ortamı olacağını da dikkate alırsanız, bu alan şimdiden ders çalışmamız gereken bir saha olarak önümüzde duruyor. Bu arada verilerin de hükümetlerin değil, devletin güvencesinde olması sağlanmalıdır. İfademin devletle hükümet kavramının karıştığı bugünlerde yeterince anlaşılacağından şüpheliyim, ama yine de ısrarlıyım.
Zuckerberg meselesine gelince... Bence tüm bu tartışmaların ötesinde üzerinde durmamız gereken bir yan daha var. O da Mark Zuckerberg’in ABD Kongresi’nde ifade verecek olması.. Bakın biz burnumuzun dibindeki tosunları bile yakalayamazken, ortaya çıkan bu durumda Cumhuriyetçiler’in iktidarında Demokratlar döneminde yapılmış bir olay Meclis’e taşınabiliyor.
Zuckerberg’i bir gece yarısı paketleyip, ertesi gün şirkete kayyum atayıp, sonra da terörden yargılamıyorlar. Dinlemek istiyorlar... O kongrede kim patron, kim işçi ayrıca tartışılır. Bunların herkesin bilgisi dışında yaşanıp yaşanmadığı da soru işaretidir.
Ama en önemlisi Rekabet Kurumu’nun dünyanın en büyük yazılım şirketini rekabete aykırılık gerekçesiyle bölünmesini sağladığı ülkede, belki de dünya çapında bir skandal da konuşularak çözülmeye çalışılıyor.
Şimdi buradan dönüp kendi ülkemizde yaşananlardan sağlamasını yapın. Ben bir yargıda bulunmayacağım. Herkes kendi kararını versin. ABD, dünyanın en demokratik ülkesi sayılmaz. Yaptıkları da pek yenilir yutulur cinsten değil. Ama sistem ülkesi olduğu kesin.
Peki en çok icraatlarıyla eleştirilen ABD bu noktadaysa, biz neredeyiz? Hadi bir de bunun yanıtını verin kendinize.
Çetin Ünsalan