Amerikan Merkez Bankası yılın son toplantısında faizi arttırdı. Gelecek yıl da 3 faiz artışı daha öngörülüyor. Şimdi yarından itibaren bunu kullanmak isteyen bir kesim ortaya çıkacak ve yeni tartışma konusu da gelecek yıl kaç faiz artırımı olabileceği biçiminde oluşacaktır.
Öncelikle birkaç noktanın altını çizelim. Birincisi kimse bize düşmanlık olsun diye faiz arttırmıyor. Kendi ekonomileri adına doğru ya da yanlış gerekeni yapıyorlar. Bunu düşmanlık diye satanlar olursa inanmayın.
İkincisi, yaşanan artış tamamen sembolik... FED’in finans dünyasına yönelik ‘söyledim ve yaptım, gerekirse daha da yaparım, varlık balonunu şişirmekten vazgeçin’ mesajıdır.
Üçüncüsü beklenmedik bir durumla karşı karşıya değiliz. Hatta finans piyasaları bunu haftalar öncesinden fiyatladı. Ama artık yeni bir hikâyeleri var. Bu nedenle oluşan ortamı risk azaltmak adına kullanmak için her türlü tartışmayı açacaklar. Bu nedenle sakin olun.
Dördüncüsü sakin olmak, endişelenmemek anlamına gelmiyor. Endişelenebilirsiniz. Ama bunu bir panik içerisinde yorumlamak, ekonomi yönetimini gaza getirip, kararlar aldırmak, sadece burada manevra yapmak isteyenlere kulvar açar. Daha önce bir yazımda da belirttiğim gibi sakin olun; bireysel olarak siz, ülke olarak da hepimiz risk azaltmanın yollarını arayalım.
Zira bunu finans cephesinde fırsat olarak görenler kadar, ekonomi yönetimi cephesinde de sorunları örtmek için kullanmaya çalışanlar çıkacaktır. FED’in faiz arttırması sadece sorunlarımızın boyutunu büyütüyor.
O zaman bizim yapmamız gereken paniğe kapılmak değil, endişelenmektir. Bugüne kadar yaptığımız ve yapmadıklarımızla yüzleşip, faiz artışının oranıyla ya da sayısıyla ilgilenmek değildir.
Bu duruma hangi sebeplerle düştüğümüzü masaya yatırmak, bunu tersine çevirmek için politikalar geliştirmek, ama arada da 200 milyar dolar nakit parayı nasıl karşılayacağımızın yanıtını aramaktır.
Sorunumuz FED’in faiz arttırmasıyla ilgili değil; bugüne kadar ülkeyi kumar ekonomisine teslim edip, sıcak parayla döneceğimize inanıp, üretimi yok eden politikalar uygulayıp, finanstan ara malına memleketi serseri fonların ve ithal ürünün insafına bırakmış olmamızdır. Bunda da mevcut ekonomi yönetimi ve öncesinde Kemal Derviş’ten başlayan süreç ve devamındakiler birinci dereceden sorumludur.
Problemi kabul edip, daha büyük sorunlar yaşayacağımızı bilip, yarını nasıl kurtaracağımız ve kısa vadeli ödemelerimizi ne yöntemle finanse edeceğimizin sakinliği içinde hareket etmeliyiz.
Dolar kurundaki artıştan, ihracat ve turizm başta olmak üzere daralan dünya pazarı kaynaklı gelir düşüşlerimize kadar yaşanacakların hiçbirinde anormal bir durum yok. Ne ektiysek onu biçiyoruz. Ama bunu anormalmiş gibi satanlar çıkacaktır. Bir de önemsiz gibi gösterenler.
İkisi de bu ülkenin menfaatine çalışmıyor; bunu bilin. Sakin olmazsak, bataklıktaki gibi çırpındıkça batar ve riskini satmaya çalışanlara ortam hazırlarız. Sakin olun; ama endişelenin. Daha zor günler yaşayacağımız açık.
Tek talebim; devekuşu sendromuna girmeyelim. Çünkü sorunlar ancak yüzleşerek ve gerçekçi olarak çözülebilir.
Çetin Ünsalan