Hannover Yüksek Müzik ve Tiyatro Okulu’nda okuduğum dönem okul orkestrasının konserleri en güzel ve etkileyici hatıralarım arasındadır. Konserlerden önce provaları da dinlemeyi çok severdim ve oldukça sistematik ve sıkı bir ön grup çalışmasının ve yoğun toplu orkestra provalarının ardından genç öğrenci orkestrasının ne kadar olağanüstü bir seviyeye ulaşabildiğine şahit oldum. Orkestra’nın şefi ve okulun şeflik bölümü başkanı Lutz Köhler yönetiminde sayısızca dünya çapındaki müzisyen - aralarında bir sürü meşhur solist de dahil olmak üzere - orkestra sanatını ve geleneğini en büyük ciddiyetle en derinlemesine benimsedi. Tüm dünyadaki müzik camiasında takdir edilen profesyonel müzik eğitimi alanındaki bu başarının altında, Hannover’den sonra Berlin Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde şeflik bölümü başkanı olan Köhler’le birlikte Atila Aydıntan’ın da imzası var. Orkestranın omurgasını oluşturan keman grubunu o hazırlıyordu ve böylece öğrenci orkestrasının zaman zaman en meşhur orkestralarla kafa tutacak seviyeye gelebilmesinde çok önemli katkıları olmuştu.
‘ATİLA VE BEN’
Lutz Köhler’in yaklaşık yarım asırlık meslektaşı ve dostu Atila Aydıntan hakkındaki son sözlerini aktarıyorum:
“Son sohbetlerimizden birinde ona, artık aynı katta oğullarından birine meslektaş diye hitap edeceğimi söylemiştim ve buna çok, ama çok sevinmişti.
Atila ve ben; aslında biz birbirimize nadiren isimlerimizle hitap ederdik, onun yerine “Kollege“ (meslektaş) derdik.
Bir kez ona şakayla karışık‚ ‘Barok simalı Prusyalı Türk‘ demiştim. Hayattan çok zevk alan bir adamdı. Sonuna kadar o delikanlı tavırlarıyla kendisini gösteren şahane bir espri anlayışına sahipti. Aynı zamanda derin bir melankoliye de eğilimliydi. O gür sesiyle az veya sadece bir kelimeyle çok şeyi ifade etme kabiliyetini hiç bir zaman unutmayacağım. Aşağı Saksonya Gençlik Senfoni Orkestrası’yla (NJO) 1981’de Portekiz’e yaptığımız bir seyahat esnasında bir otobüs şoförüyle - Portekizce bilmemesine rağmen - sokak köpekleri ve kedileri, futbol ve dizel motorları üzerine uzun uzun sohbet etmişti.
Sıkça onun ders odasının açık camının kenarında veya bir sigara eşliğinde tek bir kelimeyle anlatılabilecekleri iyice derinleştirmiştik.
Onun dışında: hislerini hiç bir zaman çok belli etmezdi, deşifre etmek gerekirdi. Becerilebilindiği takdirde, büyük bir sadakat içinde on yıllarca dostça bir yakınlık armağan edebilen çok kocaman bir kalp bulunabiliyordu.
Hükümleri İSTİSNASIZ bir şekilde ayartılamayan, her zaman dürüst ve açık olan nadir meslektaşlardan ve öğretmenlerden biriydi.
Taktiklerle uğraşmak hiç onun işi değildi. Ama ne sıklıkla bir meslektaş hakkında ‘ona HER ZAMAN tam güveniliyordu’ denilebilir?
Bu nitelik ona otorite sağlıyordu. Asla kendi öğrencilerini kendisinin oldukları için başka öğrencilerden daha iyi değerlendirmiyordu. Bunun tersi kendi öğrencilerine karşı yapıldığında ise çok derinden incinebiliyordu. Ama o, gerçekten değer verdiği ve onun bu güçlü yönünü görebilen kişilerin saygısını ve yakınlığını kazanıyordu. Yüksek Okulda orkestranın keman örgencileriyle yaptığı çalışmaları paha biçilemez bir değerdi ve tüm katılımcıların şükranla hatıralarında kaldı. O olmasaydı - bu kesindir - orkestra bizden sonrakilere devrettiğimiz düzeydeki kaliteye ulaşamazdı. Bu meslektaşlar arası işbirliğinin çok şanslı bir örneğiydi ve onun sorumluluk bilinci ve kişisel güvenilirliği belirleyiciydi.
Nerde bulunmaz ki Atila tarafından kalıcı biçimde desteklenmiş ve forma sokulmuş, kendini ispatlamış nice müzisyenler… Başarılı eski öğrencilerinin sayısı bile bir efsanedir ve eğitimcilikteki hedefe odaklılığının ve büyük başarısının kanıtıdır.
Onunla 45 yıllık hatıralarınız varsa - bende olduğu üzere - onun kemandaki büyük becerileri de silinmez hatıralar arasındadır.
Unutulamayanlar arasında:
- Yüksek Okul Orkestrası’yla 1966’da Avusturya ve Yugoslavya’ya yapılan konser turnelerinde, Mozart’ın Haffnerserenad’ındaki keman solosu.
- Profesör Gertler’in sınıfının solistlerinden birisi olarak 20. yüzyıl İtalyan keman konçertoları
- Paganini Kaprisler’i icrası
- Konser Diploması sınavında icra ettiği Paganini’nin Re-Majör konçertosu. O sınavı takdirnameyle kazanmıştı - ki bu büyük bir ayrıcalıktı. Ve daha sonrasında (artık Yüksek Okulun Emmich meydanındaki yeni binasında ders vermeye başlamıştı) Bach’ın tüm keman eserleri icraları.
Ve tabii ki oda orkestrasıyla birlikte verdiğimiz sayısız konserler. Atila’nın, Bach’ın Matthäus Passion’unda muhteşem “Gebt mir meinem Jesum“ (‘İsa’mı bana geri verin‘) aryasındaki solosu gerçekten çok özeldi ve onunla o zaman birlikte çalan herkes için unutulamaz kalacaktır. Bir kaya gibi duruyordu sahnede.
Sana son sözüm, Atila:
Bir kaç kez o son kapıya dayandıktan sonra şimdi sessizce ayrıldın aramızdan. Artık göklerdesin sen. Ama bekle hele; tamamen kaçamadın bizden, peşinden gelip seni yakalayacağız. Ne zaman? Kim bilir…
Ancak o zamana kadar hoşça kal. Ve son on yılların selamı aynen kalacak: Azzuro!
Lutz“