Ülkede yapılan üretimin görücüye çıkması adına fuarların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat ne yazık ki Türkiye’de bu mesele yeterince yol alamadı. Elbette eskiye oranla son derece modern fuar alanlarımız var; ama bakış açımızda bir sakatlık oluştu.
Bunun tercümesini yapabilmek için biraz eskiye gidip, dünyada bu konuda en iyi noktaya erişen Almanya’nın yapılanmasını hatırlayalım. İkinci Dünya Savaşı sonrası kalkınma hamlesi başlatan ülke, her bölgesine bir sektörü odaklıyor. Savaşta erkek nüfusun azaldığı Honnover ise Alman mallarının dünyaya sunulduğu vitrin olarak fuarcılıkta ihtisaslaşıyor.
Burada kritik nokta şu: Almanya’da üretilen malları, Almanya’da vitrine koymak… Ne yazık ki bizim başarı noksanlığımız tam da burada başlıyor. Üretimlerimizi uluslararası organizasyonlara ev sahibi konumunda pazarlayamıyoruz. Mutlaka dışarıdaki fuarlara gidiyoruz.
19 Temmuz Perşembe günü gittiğim bir fuar lansmanı açıkçası bende bu umudu uyandırdı. Moda ve Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Hüseyin Öztürk ayakkabıyla birlikte 30 milyar dolar ihracat yapan sektörün avantajlarını anlattı.
Kişi başına makine yatırımı sadece bin dolar olması bakımından önemli bir fırsat sunan bu sektörde dünyada yüzde 3,4’lük pay ile yedinci sıradayız. Hazır giyimi tek başına ele aldığınızda kilogram ortalaması 1,4 dolar olan Türkiye adına 17 dolar ortalamayla mal satıyor. İstihdama katkısı da cabası…
Lakin kırılma noktası bu bilgilerde değil. Böylesine bir sektörü değerlendirirken Öztürk şu cümleyi kuruyor: “Ama fuarı yok.” Sadece ayakkabı ve ayakkabı yan sanayi, kendi fuarlarıyla uluslararası özelliğini koruyor. Çünkü bugüne kadar yapılan diğer organizasyonları bize yakışan bir biçimde küçültmeyi başarmışız.
İfexpo isimli yeni fuar tam bir yıl sonra gerçekleşecek. Hedefse çok ilginç. Öztürk’ün ifadesiyle üreticimizin kısır döngü içerisinde sıkıştığı ihracatta açılım sağlamak. Ezberi bozan birinci başlık bu. Mevcut üreticilerle gelinen noktada tıkanma olduğu, yeni ihracatçılar yaratmak için kolların sıvandığı gözleniyor.
Ne yazık ki sektörlerin büyük bir çoğunluğu mevcut ihracatçının satışlarını artırmanın telaşı içerisine düşüyor. Bu da istenen sonucun alınmasını engelliyor. Peki 10 – 13 Temmuz 2019 tarihleri arasında gerçekleşecek İfexpo’nun tarihi garip değil mi?
Bizde genellikle temmuz aylarında fuar olmaz. Bunun yanıtını da Tüyap Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Ünal verdi… Dünya çapında alıcıların satınalma kararları öncesinde, yurtdışında gerçekleşecek iki fuarın arasına konularak, satınalmalarda güzergaha dahil edilmesi hedeflenmiş. İkinci bozulan ezber bu. Demek ki dünya ve sektör gerektiriyorsa temmuz ayında da fuar yapacaksın.
Sadece örme ve dokuma olarak sektör 13,5 milyar dolarlık mal satıyor. Çin’in satış miktarının 160 milyar dolar olduğunu düşünürseniz, halen gidecek çok yolumuz olduğunu da anlarsınız. Bizim malımızın yüzde 70’ini de Avrupa pazarı alıyor. Bu da Avrupa ülkelerine yaklaşımda ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini gösteriyor.
Ünal, bu nedenle her alanda iyi pazar olan ABD’nin ve diğer alternatif pazarların zorlanması gerektiğini belirtiyor. Bülent Ünal’ın konuşmasının içindeki ezber bozan madde ise bunlar değil. Şu ifade: “İhracat önemli, ama iç pazarı da yok sayamayız.”
Çok uzun zamandır fuar organizasyonlarında gördüğüm en unutulan başlık işte bu. Bir zamanlar, yani pazarımız ithal mallar tarafından yavaş yavaş ele geçirilirken ‘en büyük ihracatı iç pazara yapın’ başlıklı bir yazı yazmıştım.
Çoğu insan ne demek istediğimi tam kavrayamadı. Oysa adım adım yerli pazarın ithal cenneti olduğu, yerli ürünün ise dışarıda kaldıkça ihracata yöneldiği ve iç pazarına hakim olmadan ihracat yapmaya çalıştığı için de sürekli yitirilen bir pazarlık gücüyle yıprandığını görüyordum.
Ne yazık ki bugün gelinen noktada her sektörde piyasalarımızı yabancılara teslim ettik. İşte bu bakımdan Bülent Ünal’ın söylemini önemli buluyorum. Evet Türkiye ihracat için çalışmalı. Ama önce kendi kalesini fethetmeli.
Zira evinde güçlü olmayanın, dışarıda kalıcı başarı elde etmesi mümkün değil. Dikkatimi çeken son yenilik ise MYTÜYAP platformu ile organizasyonun öncesi ve sonrasıyla iki senelik bir dilime yayılması. Yazılımın bizzat TÜYAP tarafından yapılmış olması da takdire değer.
Demek ki son ezber de, dijital platformlarla fuarcılığın birleştirildiği yeni bir kavramla karşı karşıya kalırken bozuluyor. Açıkçası ben toplantıdan çok keyif aldım ve Türkiye adına bozulan ezberleri de sizlerle paylaşayım istedim.
Çünkü bu bakış açısına topluca ve sektörler üstü gelmezsek, kamu iç pazarın da kıymetli olduğunu anlamazsa, teşviklerini buna göre belirlemezse, teknolojiyle fuarcılık gelişmezse, Türkiye ortalamasının neredeyse 15 katı para kazanan sektör görmezden gelinirse başladığımız yere döneriz. O zaman da bu borç ödenmez. Ben derim ki; bozun ezberlerinizi…
ulusal.com.tr