Bugün 24 Temmuz… Hem Lozan Antlaşması’nın ve hem de basında sansürün kaldırılışının yıldönümü… Tarihin cilvesi bizi öyle bir noktaya getirdi ki ‘kutlu’ kelimesinin bu kadar acıtarak dile geldiği bir süreç yaşıyoruz.
Bundan 89. yıl önce, verilen İstiklâl Savaşı’nın ve büyük bir zaferin ardından bize dayatılan yaptırımları ortadan kaldırıp, Lozan Barış Antlaşması’nı imzaladık. Cephede büyük ve onurlu bir mücadele veren Türk Milleti’nin, masada mağlup edilmeye çalışılmasının boşa çıkarıldığı gün olarak tarihe geçti.
Ne var ki önemli bir devlet adamı tavrı sergileyerek, günümüzde değerini bilmediğimiz bağımsızlığımızı masadan alarak kalkan İsmet İnönü’ye Lord Curzon’un söylediklerini aklımızdan çıkarmış gözüküyoruz.
Ne dedi Curzon? “İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp, size göstereceğiz.” İster kamu, isterse özel sektörün olsun, bugün 600 milyar dolara yaklaşan borç sebebiyle ve sıcak paraya mahkûm edilmiş ekonomi sayesinde Suriye konusunda yaşadıklarımız ortadadır.
Bir grup kendini bilmezin de kullanılarak önümüze konulan özerklik tartışmalarının, ‘Türk’ olmanın neredeyse ayıplanacak bir şeymiş gibi lanse edilmesinin, tam bağımsızlığın önemsiz bir kavram olduğu propagandasının yaşandığı, sıcak para için her türlü tavizin verildiği ve cepteki hesabın tek tek bize gösterildiği günler yaşıyoruz.
Oysa bu sözü unutmayanlar o gün milli bir ekonomi için çırpındılar. En önemlisi dünya buhranına rağmen bunu başardılar da… Tam bağımsızlık ilkesinden asla taviz vermediler. Çünkü onu hem cephede, hem de masada emek vererek kazandılar. Peki bugün bir başka ülkenin teröristlerini besleyen Türkiye, Gaziantep’te bayrağının indirilmesine karşı ne yaptı?
Daha 16 sene önce KKTC’de, sınır kapısında bayrağımızı indirmeye kalkan Rum’u vuran Mehmetçik nerede? Bazılarının bez parçası olarak nitelendirdiği bayrak, bu millet için namustur. Zira fabrikada değil, cephede şehitlerle dokunmuştur.
O cepteki hesap ki, bugün bayrağı namus bilen gazetecileri, yapılanlara itiraz edenleri tutsak haline getirmemiş midir? Dünyada 170 tutuklu gazeteci varken, bunun yarısından fazlasının Türkiye’de olması hiç mi anlam taşımıyor?
Hadi içeridekiler tutuklu, ya dışarıdakiler? Bir asır 4 yıl önce sansürün kaldırılışıyla birlikte gelen sansür memurlarını kapının önüne koyan basın, bugün ne kadar özgür? İliştirilmiş gazeteciliğin tavan yaptığı, iktidar korkusundan bir şeyin yazılamadığı ve büyük ölçüde yandaş haline dönüştürülmüş basın, şimdi bayram mı kutlayacak?
Bugün 24 Temmuz… Lozan’a bakıyorum içim kanıyor. 1908 yılına dönüyorum, sonra kafamı mesleğimin bugününe çeviriyorum içim burkuluyor. Gazeteci Tuncay Özkan tutsak olduğu zindandan kitabına ironi yapsa da başka bir isim koyuyor ama, ben kendi kendime söylenmeden duramıyorum: Anne! Çok canım acıyor.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr