Dün değerli bir tasarımcıyla, bir dergi için 2019 – 2022 dönemine ait dünya modasındaki eğilimleri konuştuğumuz bir röportaj gerçekleştirdim. Mülakatın içerisinde bir vurgu dikkatimi çekti. Tasarımcımız çipli ayakkabılardan bahsetti.
Önümüzdeki süreçte tüketicilerin bu ayakkabılar sayesinde tercihleri, öncelikleri ve tüketim davranışları rahatlıkla belirlenebilecek. Böylece onların taleplerine uygun üretimler gerçekleştirme olanağı da elde edilecek.
Bununla ilgili komplo teorileri kuranlar da elbette olacaktır. Ama bunu bir kenara bırakırsak veri ekonomisinin gelecekte ne kadar belirleyici ve etken olduğunu görmemiz gerekiyor. Keza sosyal medyada 70 paylaşımdan sonra, bu ortamın sizi ailenizden daha iyi tanıdığı da araştırmalar tarafından ortaya konuluyor. İlgilenenlere Dünya Gazetesi Yazarı Rüştü Bozkurt’un yazılarını takip etmelerini öneririm.
Verdiğim bu iki örnek bilgi ekonomisine geçildiği süreçte büyük verinin, elde edilen verilerin analiz edilerek bilgi haline dönüştürülmesinin, dünya ekonomisindeki talep sürecinin nasıl takip edebileceği ve nokta atışı işler yapılacağı adına bir fikir veriyor.
Muhtemelen bu süreç bedava akıllı telefonların tüketiciye verildiği bir fotoğrafa kadar ilerleyecek. İşte tam bu nokta, geleceğin dünyasında rekabetçi olabilmek, pazarlarda etkinlik sağlayabilmek için sağlıklı veri ve analiz edilmiş bilginin ne kadar kritik olduğunu bize anlatıyor.
Peki biz ne yapıyoruz? TÜİK üzerinden bir şeyleri gizlemeye çalışıp, kendimizi kandırıyoruz. Oysa veri toplama konusunda doğru çalıştırılır, yeniden yapılandırılırsa, TÜİK en kritik kurumlarımızdan biri haline gelir. Fakat ne yazık ki bugünkü algı doğru ya da yanlış sunulan bilgilerin gerçekçi olmadığı kanaatinden ibaret. Çünkü ortaya konulan araştırmalardaki bulguların, gerçek yaşamla örtüşmediğini herkes görüyor.
O zaman TÜİK’i yeniden yapılandırmamız, iktidarların baskısından çıkarıp özerk bir kurum haline dönüştürmemiz şart. Çünkü verinin öne çıktığı bilgi ekonomisinde en yaygın haldeki kurumlarımızdan biri ve doğru kullanırsak, kendi ekonomimiz adına sağlıklı analizler yapma olanağına da kavuşuruz.
Bu hem verilerin güvenliği açısından önemli, hem de bedava bilgiyi yurtdışına yollamaktansa, içte bir bilgi ekonomisi yaratmak adına ilk adım haline dönüştürülebilir. Fakat buradaki yapıyı sadece özerk hale getirmek yetmez.
Yine TÜİK araştırmaları ortaya koyuyor ki, bu kurumda çalışanların yüzde 89’u sözleşmeli, yüzde 11’i kadrolu… Şayet bilgi ekonomisine ulaşacak verilerin sağlıklı ve güvenilir olarak toplanmasını arzuluyorsak, kalifiye uzmanlardan oluşmuş kadroları, iş güvencesi altında çalıştırmamız gerekir.
Aksi takdirde bugünkü haliyle TÜİK boşa harcanmış ve iktidarların istediği yüzdeleri açıklamaya yarayan, ama kimsenin inanmadığı özelliğinden kurtulamaz.
Yineliyorum; TÜİK son derece önemli bir kurum. Özellikle geleceğin ekonomisinin veri temelli olduğunu düşünürseniz. Gelin gerçeklerden korkmayalım ve sağlıklı bilgi toplamak adına, bilişimi de işin içine katarak TÜİK’i yeniden yapılandıralım.
Yoksa borç parayla başkasının malını almaktan ve sorunlarla da, ortaya çıktıktan sonra mücadele etmekten kurtulamayacağız.