Pandemi süreciyle birlikte sadece virüs dönemiyle tanışmadık. Aynı zamanda tarihi çok daha eski yıllara dayanan, ama 2016 yılında Davos’ta Almanya’nın Endüstri 4.0; hemen akabinde Japonya’nın Toplum 5.0 kavramlarının daha iyi anlaşıldığı bir ortamı da yakaladık.
Bunun büyük ölçüde ekonomide yeni paylaşım savaşlarının, maliyet sorununu ortadan kaldıran ve üretimleri geri çağırarak, belki otomasyona geçip durumu dengeleyen, belki de karanlık fabrikaları konuşan bir sürecin aşaması olduğunu biliyoruz.
Dördüncü sanayi devrimi ya da dijitalleşme olarak da nitelendirilecek bu dönem, tüketici hedeflenen pazarlarda iyi anlaşılsa da, B2B denilen, sektör içi yapılanmalarda eksiklikler büyük ya da gereğinin ötesinde gereksiz satınalmalar riski barındırıyor.
Şimdi önümüzdeki süreçte firmaların iş yapış biçimlerinden üretim metodolojilerine kadar bir çok başlığın otomasyona geçtiği, kısmen robotların kullanıldığı, enerjiden iş gücüne kadar verimliliğin esas alınacağı bir dönemin hız kazanacağını göreceğiz.
Tüm bunlar belki 4-5 sene sonra daha iyi anlaşılarak hayatımıza girecekken, pandemi ile birlikte bu süre geriye geldi. Bugün herkesin aklında “bir şey yapmalıyım” kanısı var; ama burada da dikkatli olunması gereken, işi ehliyle ve firmaya uygun dönüşümle gerçekleştirme zorunluluğu bulunan bir başlıktan söz ediyoruz.
Aksi takdirde sadece bazı sistemlerin satıldığı, ‘dijitalleşeceğim’ derken gereksiz finans kullanımıyla zor duruma düşen firmalar gerçeğini yaşarız. İşin tüm bu boyutları güzel de, bu kadar dijitalleşen bir madalyonun ters tarafı da var. Siber tehlikeler...
Birçok insan siber saldırı ya da siber güvenlik meselesini devletler arası bir konuymuş gibi algılıyor ve hayatlarının hatasını da burada yapıyorlar. Çünkü Ankara’da BTK’da gerçekleşen e-safe organizasyonlarında ortaya konulan örnekler, bunun son derece ekonomiyle ilgili bir saha olduğunu bize anlatıyor.
Elbette işin kamu güvenliği boyutu da var. Fakat emin olun devlet o alanda, eksik fazla bir süreç yürütüyor. Ama reel sektör boyutunda istisnalar olmakla birlikte büyük bir bilinç sorunu yaşanıyor.
Oysa otel odaları kilitlendiği için, müşterilerin odada, yetkililerin dışarıda kaldığı örneklerden, bir nükleer tesise yapılan saldırılara, bankacılık sistemine yönelik siber ataklardan sektörler rekabetine kadar her pencereye buradan bakmak mümkün.
Dediğim gibi bu konuda ciddi bir bilinç ve algı eksikliği olduğu biliniyordu. Son olarak TÜSİAD’ın Marsh Türkiye ile yaptığı araştırmanın detayları da bize bunu gösterdi. 2020 Türkiye Siber Risk Algı Araştırması, önemli ölçüde bir yaklaşım ve bilinç eksikliği olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Yine araştırma gösteriyor ki, bir firmanın siber güvenlik yatırımı yapması için, genellikle bir siber saldırıya uğraması gerekiyor. Detayları basında da bulabilirsiniz. Ama bir gerçek var ki, üretiminden nihai satışına kadar bu denli dijitalleşen ve hızı artan bir yapının, siber güvenlik boyutu ihmal edilemez.
İşletmelerin vakit geç olmadan bir siber güvenlik testi yaptırmaları ve dijitalleşme yolculuklarını da bununla eş zamanlı yürütmeleri şart. Aksi takdirde bir yanda aksayan işler, diğer yanda kaybedilen müşteriler, öte tarafta yitirilen firma verileri, bir diğer tarafta KVKK ve GDPR ihlaliyle gelecek yıkım derecesinde tazminatlar.
Hadi bir kez de olsa, gelişmeyle eş zamanlı risk yönetimini de konuşalım. İnanın ortaya çıkacak olası sonuçları raporladıklarında, bu söylediğimi dikkate aldığınıza daha çok sevineceksiniz.
[email protected]