Son dönemlerde medyanın en popüler konusu ‘ne yemeliyiz’ başlığı altında toplanıyor. Ne yemeliyiz; ne yememeliyiz? Hangi ürün sağlıklı, hangisi sağlıksız? Açıkta satılan süt tartışmasından, gübrelemeye kadar her konu masaya yatırılıyor. Ama çözüm bulunamıyor olacak ki, tartışma bitmiyor.
Bilhassa bazı gerçekleri konuşamamaktan dolayı haber bültenlerinin sığındığı, ama çokça kadın programları başta olmak üzere reyting kaygısıyla öne çıkarılan başlıkları günlerce tartışıyoruz.
Şahsi kanaatim odur ki, bilimi esas alan gerçek bir tarım politikasını tartışmadan yapılacak bir konuşma sohbetten öteye gidemez. Geçtiğimiz çarşamba günü İzmir’de Güvenilir Gıda Platformu’nun bir toplantısına katıldım. Bakın bu vurgu çok önemli. Uzmanlar sağlıklı gıda diye bir kavramın olmayacağını ifade ediyorlar.
Çünkü aynı gıdanın kişinin sağlık durumuna göre, faydalı ya da zararlı olabileceğinin üzerinde duruyorlar. Önemli olan vurgunun ise güvenilir gıda başlığıyla ele alınması gereğine salık veriyorlar. Bence de mantıklı…
Toplantıda çok ilginç fikirler tartışıldı. Bunların bazılarını zaman zaman yazılarımda paylaşacağım. Ama bence en kritik olanı algı yönetimi yapıldığı iddiasıydı.
Ziraat mühendislerinden analizcilere, diyetisyenlerden üreticilere kadar geniş bir yelpazede farklı kimliklerin görüşlerinin tartışıldığı o toplantıda oluşturulan bulguların, önümüzdeki süreçte çalışma komiteleri aracılığıyla, neticelendirilip kamuoyuna duyurulacağı belirtildi.
Lakin benim anlamadığım nokta bu kafa karışıklığının nedeni… Bu nedenle toplantıda söz alarak belirttiğim konuyu sizlerle de paylaşmak istedim.
Bir gıdanın tarladan sofraya kadar uzanan zincirde güvenilir bir özellik kazanmasının kriteri ‘bence’ olmamalı.
Nasıl ki dünyaya mal satarken ‘benim malım iyi’ demeniz yeterli gelmiyorsa, bunun iç piyasadaki tüketiminde de bilimin esas alınması gerekmiyor mu?
Uzmanlığı olsun olmasın herkesin bu konuda bir fikrinin olması ayrı bir dram, bunları büyük bir cesaretle kamuoyu önünde tartışıyor olması bambaşka bir trajedi.
Oysa magazinleşmiş tartışmalar yapmak yerine, bir ürünün güvenilir olup olmadığını, doğru üretilip üretilmediğini, sağlıklı bir biçimde önümüze gelip gelmediğini fikirler mi ortaya koymalı?
Bilimden hızla uzaklaşan ve bir şekilde bunu reddeden Türkiye’nin aynı hastalığının burada da ortaya çıkmış olması açıkçası beni bir kere daha üzdü.
Bütün bu tartışmalara bilime sığınarak noktayı koymak, doğru ve güvenilir testlerle sonuca bağlamak çok kolay iken neden bunu tercih etmeyiz? Geyik muhabbetini bir kenara bırakıp, tartışmaya konu olan ürünü test etsek; kavga bitecek.
Hatta belki de o zaman sıra gerçekten tarım politikalarına gelecek. Güvenilir gıdanın ‘bence’si olmaz. Yaparsın analizini, koyarsın bilimsel veriyi ortaya, sonra da boş muhabbeti bırakıp, nasıl ithalatçı bir ülke haline geldiğini tartışırsın.
İzmir’deki bu toplantı, bana bu anlamda ümit verdi. Umarım sonuç alınır ve bilimsel gerçekleri ‘bence’ diyerek tartışmaktan vazgeçeriz. Bu her şey bir yana akla, mantığa ve bilime aykırı. Hatta bir zaman israfı… Yazıktır.
Çetin Ünsalan