Bundan 5 yıl öncesine kadar turizm destinasyonlarında dünyanın gözde ülkelerinden biriydi. Özellikle A klasmanındaki turistlerin gezdiği, adalardan devremülk kiralayarak yaz aylarını geçirdiği bir ülkeydi. Kişi başına geliri 2009 senesinde bile 32 bin dolardı.
2007 yılında sinyallerini veren ve 2008’de tam anlamıyla ortaya çıkan dünya ekonomik krizi ya da soygunu sonrasında ülke iflasın eşiğine geldi. Esasen teknik olarak iflas etti, ama halen zincirleme bir etki yaratmaması için kurtarılmaya çalışılıyor.
Zira Almanya ve Fransa başta olmak üzere çok sayıda ülkenin elinde Yunan tahvilleri bulunuyor. Adalarından kamu mallarına kadar her şey ‘satılık’ tabelasıyla ortada duruyor. Başında bir Düyun-U Umumiye gelirinin ve giderinin hesabı ortalıklara saçılmış, yaşam mücadelesi veriyor.
Son olarak Yunan Parlamentosu kemer sıkma paketini onayladı. Çünkü çaresizdi… Yunan Başbakanı Samaras’ın ifadesine göre 16 Kasım itibariyle ülkenin nakit rezervi tükeniyordu. IMF’den ve AB’den tahsis edilen kredinin 31,5 milyar dolarlık kısmının alınması için 13,5 milyar dolar tutarında bir kemer sıkmaları şarttı. Paket oylandı ve onaylandı.
Ücret ve emekli maaşlarında kesinti, yeni vergi artışları, sağlık sektöründe yeni önlemler, ki bunun adı karşılamamadır, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve kamuda işten çıkarılmanın kolaylaştırılmasını içeren pakete itiraz eden veya boş oyu kullananlar partilerinden ihraç edildi. Yani nereden bakarsanız bakın, çaresizlik. Sokaklar karıştı, parlamento yakılmaktan son anda kurtarıldı.
Peki bu noktaya nasıl geldi? Hizmetler sektörü parlatıldı, orada da doğru düzgün hizmet verilmedi. Çalışmak yerine AB fonlarını hortumlamayı tercih ettiler. Hak ettiğinden daha ucuz maliyetlerle borçlanabildiği için, dünyayı sömürüp çalışmadan yaşamayı tercih ettiler. Elbette kolay para o kadar büyük bir afyon etkisi yapmıştı ki, bilançolarını makyajlayıp, rakamlarıyla oynamaktan bile çekinmedikleri ortaya çıktı.
O zaman sormak gerekmiyor mu? Böylesine bir sonuç ‘dram mı, kader mi, sonuç mu’? Fikrim odur ki, tamamen sonuç… Yani Yunanistan yaşadığı ‘Lüküs hayat’ın faturasını ödüyor. Yalnız şunun da altını çizmek gerekir ki, AB içindeki sahipsizliği de kaderini oluşturuyor.
Zira bugün itibariyle Portekiz, İtalya ve İspanya’nın, hatta İngiltere’nin de Yunanistan’dan çok farklı bir tablosu yok. Gerekçeleri farklı da olsa, ekonomik fotoğraf açısından ortaya konulan alarmın düzeyi aynı…
Biz ne yapıyoruz? Bıyık altından komşuya gülüp, böbürleniyoruz. Birincisi güzel bir söz vardır mirasyedi Türkiyem! ‘Gülme komşuna gelir başına.’ Bizim de gırtlağa kadar borçlu ve gelecekten yiyen tavrımız Yunanlılar kadar dramatik olmasa da, yabana atılır cinsten değil.
İkincisi ısrarla her fırsatta söylüyorum tarihi bir ıskalama içindeyiz. Mahalledeki sarsak çocuklar gibi güleceğimize ya da sadaka gibi para teklif edeceğimize beraber bir gelecek yaratalım. Daha önce yazdım, usanmadan yine yazacağım. Kronik sorunlarımızı rafa kaldırıp, birlikte bir gelecek yaratmak adına elimizi uzatabiliriz.
Her ikimiz de birilerinin aleti olacağımıza el ele verip, son derece zengin rezervlere sahip Ege-Akdeniz doğalgaz ve petrol rezervleri üzerinde çalışabiliriz. Türk ya da Yunan turizmi diye kavga edeceğimize, fiyat kırıp birbirimizi kötüleyeceğimize Ege destinasyonu olarak dünyaya açılabiliriz.
Baklava, lokum kavgası yapacağımıza Ege mutfağı projesiyle tüm dünyada restoran zincirleri kurabiliriz. Bu konuda o kadar çok proje geliştirilebilir ki, inanamazsınız. Çünkü siyasetçiler kavga etse de, iki ülkenin halkı birbirine çok benziyor.
Biri diğerinin batışına güleceğine, iki komşu birlikte dünyaya neden kafa tutmaz? Böylesi bir ortak gelecek içinde 12 milden Kıbrıs meselesine kadar kronik sorunlarımızın zaman içinde nasıl kendiliğinden ortadan kalkacağını göreceksiniz?
Ama yok, siz yine de ısrarlıysanız, aşağılar gibi para teklif edip, onun düşmüşlüğüyle kendinize paye çıkarma derdindeyseniz bilemem. Büyüklerimiz şöyle der: “ Ne idim ya da ne oldum demeyeceksin. Ne olacağım diyeceksin.”
Bir gün öyle bir şey olur ki, Yunanistan’ın faturasını kucağında bulur, Yunanistan’dan da beter hale gelirsin. O zaman bugün bıyık altından gülüp, dalga geçtiğin komşunla birlikte olursun. Çünkü artık bir ortak duygunuz olacaktır. Zira bu kafayla gittiğimiz için 2001 krizindeki gibi bizi ihracatla, üretimle ayağa kaldıracak bir kitle de kalmayacak. O vakit, oturup mahallenin taşına, komşuyla beraber halimize ağlarız. Biraz akıl lütfen…
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr