Tüketim krallığının cazibe merkezleri: AVM'ler

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Hiç kuşkusuz alışveriş merkezleri (AVM), sadece Türkiye’de değil dünyanın hemen her ülkesinde, kültürel dokusunu koruma bilincine sahip önemli kentler dışında, şehirlerin vazgeçilmez bir gerçeğidir. Küresel tüketim sisteminin şimdiye dek kazandığı en büyük zaferdir. İstanbul’da Şişli-Levent-Etiler bölgesi gibi dar bir alanda en az on adet alışveriş merkezi, Ortaçağ prensliklerindeki şatolar gibi, egemenliklerini keyifle sürdürüyorlar. Bunların yarattığı trafik sorunu dikkate bile alınmıyor! Roma şehrinin içinde tek bir AVM dikmeye kalkın, bütün İtalya ayağa kalkar!

Bu merkezler, insanları içten gelen bir dürtü ile kendine çekerek hem tüketim duygusunu körüklemekte hem de onun kültürel alt yapısını farkında olmadan aşındırmaktadır. Yazın sıcak ve neminden, kışın soğuk ve yağışından sizi koruyan bu alanlar, estetik ve görselliğe de önem vererek, sanki geçici bir süre için sizi masal dünyasına taşıyorlar. Bu alanlar aynı zamanda, küresel ticaretin dev markalarının, yerel mütevazı firmaları silip süpürdüğü arenalardır. Bu nedenle, gerçekte mahalli üretimi düşürerek, iş alanlarının daralmasına neden olurlar.

AVM’ler “homo ekonomicus” diye tabir edilen, her attığı adımda ekonomik düşünen, sadece kendi bireysel çıkar ve faydalarının peşinde koşan insanların çoğalacağı doğal koşulları yaratırlar. Ancak bir toplumu ileri doğru sıçratanlar, “homo socius” olarak adlandırılan, kendi ihtiyaçları yanında toplumun çıkarlarını da gözeten bireylerdir.

Tarih bilinci olmayan, kentin geçmişten gelip geleceğe uzanan özgün yapısının önemini kavrayamayan, maddi dünyanın büyüsüne kapılan insanlardan oluşan bir toplum, bu merkezlere ibadet alanları gibi kutsal bir anlam atfeder.AVM’lerin ortaya koyduğu tehlikeleri sergilemeye çalışan insanların karşısına, bu sistemden istifade edenlerden önce, bu sistemin mağdurları dikilir!

Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı olarak, 2007-2009 yılları arasında Mersin’de gören yaparken, Türkiye’nin en görkemli alışveriş merkezlerinden (AVM) birinin kurulacağı haberi şehirde büyük heyecan yaratmıştı. Yapılan konuşmalarda bu merkezin, şehrin marka değerini yükselteceği ve ticaret potansiyelini canlandıracağı ileri sürülüyordu. Hafta içi ve özellikle hafta sonu günlerinde şehir sakinlerinin bu merkezde hoşça vakit geçireceği söyleniyordu. Projeyi hemen her kesim candan destekliyordu.

Dilimin döndüğü kadar, AVM’nin şehrin toplam ticaret hacmini azaltacağını, iş kayıpları yaratacağını, büyük firmaların mallarının mahalli piyasaları sarsacağını ve de en önemlisi, kentin kültürel dokusunu tahrip edeceğini anlatmaya çalıştım. Küreselleşme konusuna özel bir ilgi duyduğumdan bu konuda hem kuramsal (teorik) bilgi edinmiş hem de kendi çapımda gözlemler yapmıştım.

Roma’da Deniz Ataşesi olarak görev yaptığım bir dönemde, verilen bir resepsiyonda tanıştığım üst düzey bir belediye görevlisine bu konudaki düşüncesini sormuştum. Kendisi bana, “şehir içinde AVM yapılmasına asla izin vermediklerini, İtalya çapında yapılan toplantılarda tüm şehirlerin aynı görüşü paylaştığını tespit ettiğini” belirtmişti.AVM yapımının, küresel çaptaki büyük firmalarla küçük ölçekli mahalli işletmeler arasındaki bir savaş alanı olduğunu, bu konuda kıyasıya bir politik mücadelenin verildiğini de eklemişti.

Mersin’in, Antalya ve Muğla illerimiz gibi önemli bir turizm potansiyeli yoktu. Bu nedenle hem özgün yapısını koruyor hem de normal dışı fiyat artışı ile karşılaşmıyordu. Şehir içinde yaşam çok doğal ve sade idi. Mersin, aslında bu yönü ile keyifle yaşanılabilir bir şehirdi.Gereksiz bir “turizmi canlandırma” tuzağına düşmüş, bu yersiz hayal nedeniyle, güzelim sahilini ve mis kokan portakal bahçelerini, çirkin ve kaba beton yazlıklar ile doldurmuştu. Günün birinde deniz kirlenince, fırsat görülen turizm kent için bir tehdit olmuştu.

Mersin ilimiz özgün mutfağı, tantunisi, ciğeri, kerebiçi, cezeryesi, kebap ve tatlıları, yerel özgün ürünlerin satıldığı çarşısı ile doyumsuz kültürel zenginlikler sunuyordu. AVM, kentin yüzlerce yıllık birikimden kaynaklanan kültürel dokusu ve bunun sağladığı gönenç için önemli risk ve tehlikeler içeriyordu.

Alışveriş Merkezi büyük törenlerle açıldı. Başlangıçta olağanüstü bir ilgi gördü. Hafta sonlarında mahşeri kalabalıklar yaşandı. AVM’in önünde sık sık Arapça yazılı otobüsler görüyordum. Belli ki Suriye’den de misafirleri vardı. O zamanlar IŞID, El Kaide, PYD (PKK’nın Suriye kolu) gibi terör örgütleri Suriye’de at oynatamıyordu.

Bir yıl sonra eşimle birlikte, Mersin şehri içinde bulunan dükkânların ve iş yerlerinin bir bir kapanışına üzülerek tanık olduk. Mersin’in turistik olmayan, doğal ve samimi atmosferi yavaş yavaş kaybolmaya başladı. AVM ile yabancı kültürlere ait unsurlar, farkında olmadan Mersinlilere şırınga ediliyordu. İçimizden dua ettik: “İnşallah, kısa süre içinde tantuninin yerini Big Mac, Türk kahvesinin yerini, Frapiçono almaz!”

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster