Türkiye’de iktidarın en çok övündüğü konuların başında, verilen sağlık hizmetleri geliyordu. Bilhassa reform diye diye yok ettikleri sosyal güvenlik sisteminin bugüne kadar sağlık çalışanlarının gayretiyle yaşattığı sistem artık çökme aşamasına geldi.
Vatandaş hizmet aldığını düşünürken, arka cebinden nasıl soyulduğunun farkına varmazken, geleceğinden yerken, kısa süreli bir saadet devri yaşayarak, birilerinin çok ciddi anlamda haksız zenginleşmesine göz yumdu.
Elbette yıllarca eziyet çeken vatandaşın bu süreçte tek başına suçlanması yersiz olur. Neticede hastanelere gidiyordu, cebinden çıkmayan para kendisine ait olan bütçeyi kullanan iktidar tarafından yandaşlara dağıtılıyordu. Fakat hesapsız her işte olduğu gibi bunda da sona gelindi.
Ucuza ilaç aldığını zannetti; ama yetkililerin ilaçların etkin maddesinin azaltılmasına, adetlerin düşürülmesine göz yumduklarını görmedi. Yani tedavi olmak için daha ucuza ama daha çok ilaç alıyordu ve aslında aynı paraya mal oluyordu.
Hastanelere gitti, kendisine satılan otelcilik hizmeti üzerinden bütçenin hortumlandığına şahit olmadı. Ama sağlık personelinin nasıl ezildiğine, puantaja tabi tutulup, kendisiyle yeterince ilgilenemediğine dikkat etmedi. İktidarın verdiği coşkuyla da her olayda onları suçladı. Hatta bazı kendi bilmezler bu insanlar saldırdı.
Eczaneler mesela; her fırsatta suçlanan oldu. Yandaşa markette ilaç sattırma sevdasına düşenler, direkt eczanelerin üzerine oynarken, Maliye Bakanlığı onları vezne gibi kullandı; zararları yok saydı. Fakat hastası mağdur olmasın diye uğraşan kesim, sonuçta haksızlıklara dayanamadı.
Getirilen sistem çalışmadı; eczaneler suçlandı. Birçok ilaç karşılanma listesinden çıkarıldı; eczaneler suçlandı. Sistem çöktüğü için ilaçlar hemen verilemedi; eczaneler suçlandı. Ama kimsenin aklına gerçekten hatalıyı sorgulamak gelmedi.
Ceplerinden ödediler suçlandılar. Devletten alacaklarını alamadılar; suçlandılar. Asırlık eczaneler iflas edip, kapanırken vatandaş hep yetkililerin ağzına baktı. Onların belki de en büyük hatası yıllar önce çökmesi gereken sistemi, hasta mağdur olsun diyerek riski üstlenip idare etmekti.
Ama gözüken o ki canlarına tak etti. Şimdi yeni bir karar aldılar. Kredi kartıyla ödemeyi gündemlerinden çıkarıyorlar. Bakın TEB Genel Sekreteri Harun Kızılay durumu nasıl özetliyor:
“Örneğin siz 8 kere hastaneye gitmişsiniz ama hiç ilaç almamışsınız. 9. gidişinizde ilaç yazılmış ve almak için eczaneye gidiyorsunuz. Eczacı sisteme giriyor ve sizden eski muayene bedeli olarak toplam 40 lira tahsil etmesi gerekiyor ki ilacınızı verebilsin.
Ama sizin üzerinizde bu kadar nakit olmadığı için kredi kartı uzatıyorsunuz. Eczacı da zor durumda bırakmamak için SGK'nin parasını karttan çekiyor. Böyle olunca Maliye’ye hem KDV, hem de gelir vergisi ödemesi gerekiyor. Çünkü akıllı yazar kasalar devrede. Yani eczacıdan sanki ilaç satmış, para kazanmış gibi vergi ödemesi isteniyor. Oysa tahsil ettiği SGK’nın parası.”
Bu durum yıllarca her konuda yaşandı. Şimdi nakit ödeme yapma şansı olmayan vatandaş ilacını nasıl alacak? Asıl kıyamet bu uygulamadan sonra kopacaktır. Tel tel dökülen, boyaları aşağı inmiş sağlık sisteminin son noktasına doğru koşuyoruz.
Esasen katkı paylarının artması üzerine vatandaşın tekrar kamu hastanelerinde kuyruklar oluşturması, yılların ihmali ile orada da hizmet vermenin olanağın çok dışına çıkmış olması ile alarm veren bir sistem gözümüzün önündeydi.
Açığı bitirecek denilerek uygulamaya konulan sosyal güvenlik reformunun geldiği nokta işte bu. Açık daha çok yükseldi; sağlık personeli darp edildi, hatta öldürüldü. Kamu hastaneleri yatırımsızlıktan hizmet veremez aşamaya geldi. Doktorlar baskı altına alınarak, tedavi değil, hasta bakımına zorlandı ve şimdi eczanelerle birlikte tahsilâtçılığa isyan edildi.
Bir ülke reform yapıyorum diyerek, soygun sistemini işletirse, işte böyle en kritik konulardan biri olan sağlıkta iflas eder. Siz daha sorumluyu Ankara’da değil, size hizmet vermeye çalışanda arayın.
Hayırlı olsun; iyi tedaviler.
Çetin Ünsalan