Faiz faturası kime kesilecek?

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Gözler, 21 Ekim Perşembe günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu tarafından açıklanacak faiz kararına çevrildi. Bunu çok okuyup, duyuyorsunuz değil mi? O gözler neden bu toplantıya çevrildi, açıkçası anlamış da değilim.

Çünkü burada ‘acaba’ ile karışık ‘faiz indirimi gelir mi’ ile bezenmiş soru işaretlerinin sizce bir anlamı kaldı mı? Mesele reel sektörün kredi kullanma maliyetlerini azaltmaksa, üzgünüm sonuç vermiyor.

Zira ortaya çıkan risk algısıyla yükselen risk primlerinin oranlarını ve paranın maliyetini dikkate alırsanız, kaşıkla verdiğinizi kepçeyle alıyorsunuz demektir. Yani reel sektör piyasaya çıktığında zaten faiz düşmeden önceki döneme göre daha maliyetli kredi kullanır hale geldi.

Düşen faiz, ancak piyasada uygulanan oranlarla yapılan resmi açıklamanın arasındaki farkı açıyor. Hele ki son indirimde TÜİK enflasyonunu bile devre dışı bırakıp, zorlama bir enflasyon oranı üzerinden harekete geçilince iş tamamen kopma noktasına geldi.

Yani uygulanan faiz, benzetmede hata olmazsa, adeta eski sabit kura döndü. Sabit kur, yıpranması göz ardı edildiği için nasıl gün gelip patlıyorsa, faiz de şu an için aynı riski taşıyor. Teşbihte hata olmaz derler.

Ortada tek gerçekleşme ihtimali olan risk, kamu bankaları üzerinden inşaat sektörünü görev zararını göze alarak kredilendirmek olur. Bu devreye girmediği sürece ortada risk yok. Çünkü maliyet artışlarının tamamı gerçekleşerek risk değil vaka haline dönüşmüş vaziyette.

Bir zorlama zaten kırılgan olan dolar / TL kurunu yukarı taşıdı. Şimdi bir hamle sadece zaten yukarı yönlü olan trendi biraz daha hızlandırır. Tüm bu gelişmeler de siz enerji ve gıda maliyetlerini yok sayıp, uyanıklık yaparken, doların enflasyondaki olumsuz etkisini arttırıp sizi aynı noktaya getirir.

Bu durumda da indirdiğinizin üç dört misli faiz arttırmak zorunda kalacağınız gerçeği sizi bekler. Fakat o gün geldiğinde hem yükselmiş maliyetler, hem yükselen enflasyon, hem de yüksek bir dolar kuru ile karşı karşıya kalırsınız.

Peki o zaman soru şu: Bu kaçınılmaz sonda fatura kime çıkacak? İşte bilinmezlik olan yan burada. Yeni bir Merkez Bankası yönetimi mi göreceğiz? Fakirleşmeye ve alım gücünün kırılmasına, işsizliğin artmasına paralel erken seçimeme mi gideceğiz?

Esas Türkiye ekonomisinin üzerinde risk yaratan ve konuşulması gereken başlıklar bunlar. Zira filmin sonu belli ve günlük ne hareket yaparsanız yapın, ekonominin kendi gerçeklerini getirip önünüze koyma özelliği vardır.

Bence Türkiye ekonomisiyle ilgilenen, reel sektörden finans piyasalarına kadar herkesin asıl gözlerini çevirmesi gereken bu faturanın kimin elinde kalacağı olmalı. Yoksa ortada artık sürpriz bir gelişme olasılığı kalmadı.

Tüm yazılarını göster