CHP Genel Başkanı seçildiğinde büyük bir umut ve heyecan yaratmıştı. Ama inanılmayacak kadar kısa bir süre içinde rimeller dökülmeye, şişlikler ortaya çıkmaya başladı. Birdenbire “Dersim” diye tutturdu. Seyit Rıza adlı feodalite kalıntısı vatan hainini baş tacı yaptı. Tunceli ismine karşı çıkmanın Cumhuriyet’e karşı çıkmak anlamına geldiğinin farkında bile değildi.
TESEV’in mümtaz (!) bir üyesi olduğu ortaya çıktı. “Bundan gurur duyduğunu” söyledi. “Laiklik alanında herhangi bir tehlike olmadığını” söyleyince herkes küçük dilini yuttu. “Türban sorununu biz çizeriz!” diyerek AKP’nin fren balatalarını boşalttı. Artık, Allah ne verdiyse! Türban ilkokullara kadar girdi. Anayasa’yı uygulayan Pekünlü Hoca cezaevine kondu.
Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz için özgün (!) çözüm önerilerini sunarken, Van gölünün deniz olduğunu sanıyordu! Partisindeki vatanseverleri bir bir kapı dışarı ederken, yeni CHP’nin yönetimini, PKK avukatları, cemaat müritleri, vatansız solcular ve Atatürk düşmanları (“kefere” diyen bile vardı!) ile doldurdu.
Zat-ı Şahane bir gün otel odasında ABD’nin Büyükelçisi ile basıldı. Mekâna garaj kapısından girdiği anlaşıldı! Bir muhalefet liderinin milletinden gizlediği acaba ne olabilirdi? Kendi kıratını teraziye koymadan, Cumhuriyet’i kuran dev kadroları küçümseyerek “yeni CHP” diye bir kavram icat etti.
Eskiler (!) yedi düvel ile mertçe savaşmışlardı. Tüm mazlum ulusları aydınlatan kutsal bir ışık olmuşlardı. Beyefendi, sömürge valisi edası ile afra tafra yapan bir şahsa otel odasında meze olmayı herhalde “yenilik” sanıyordu. Hâlbuki insanlık ilk çağlardan bu yana bu tür eylemlere başka bir isim takmıştı!
Ermeni yalanını savunanlar, PKK avukatlığı yapanlar milletvekilliği listelerine kaymak yerlerden girmişti. Nalıncı keseri gibi kontenjan denen müessese hep onlar için çalışıyordu!
Dersimli bir kez coşmuştu; tutabilene aşk olsun! Bu kez rotayı gizlice Letonya Büyükelçiliği’ne çevirdi. AB büyükelçilerine liderlik yeteneklerini (!) sergileyecekti. Ama kaderin cilvesine bakın ki görüşmeyi kendi partisi basına sızdırdı: “HDP’ye (PKK) yüklenmiyoruz. Çünkü HDP’nin (PKK) bu süreçte yıpranmasını istemiyoruz. HDP’nin (PKK) TBMM’de yer almasını isteriz, almalı da! HDP (PKK) kriterlerimiz bağlamında koalisyon alternatifimiz olabilir!” (Aydınlık, 18 Nisan 2015)
Bay Gürsel Tekin, “HDP’nin (PKK) barajı geçmesini istiyoruz!” dedi.
CHP yayın organı Yurt gazetesi, “CHP-AKP koalisyonu” talep etti!
Mrs. (Bayan) Kılıçdaroğlu, First Lady, “Siz asıl açılımı 8 Haziran’da göreceksiniz!” dedi.
Dersimli Kemal, PKK’nın hamisi AB’ye, “HDP (PKK) ile koalisyona hazırız!” mesajı verdi.
Bir önceki yazımda emperyalizmin PKK-CHP-AKP kombinasyonu ile bir iktidar yaratmak için çoktan harekete geçtiğini yazmıştım. Derin saygı duyduğum bir büyüğüm, “CHP’ye haksızlık yaptığımı” söyledi.
Efendim, herkes klişeleri, söylemleri bir kenara bırakarak, emareler ve olgulara bakarak kendine göre kişisel bir analiz yapabilir. Ön yargıları parçalamanın, atomu parçalamaktan daha zor olduğunu biliyorum. Ama aklını kullanma cesaretini gösterebilen herkesin benimle aynı sonuca ulaşacağından adım gibi eminim!
Hatırlayalım, Ağrı’da çıkan olaylarda 4 Mehmetçik yaralandı. Dersimli Kemal’in danışmanı Ağrı milletvekili adayı Cemil Erhan, PKK’yı değil, TSK’yı suçladı! Yoksa şaşırdınız mı?
Mister (Bay) Kılıçdaroğlu, Ermeni yalanı için Mister Obama’dan ilham alarak, “Büyük Felaket” tanımını kullandı. Demek ki “otel odası” sadece “otel odası” değildir.
“Büyük Felaket” tam karşınızda duruyor. Görmüyor musunuz? Son pişmanlık fayda etmez! Benden söylemesi!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr