Ülkedeki garip durum sizin de ilginizi çekmiyor mu? Bir şeyler yaşanıyor; ardından ‘ama’ ile başlayan cümlelerle devamına inanmamız, iliştirilmiş medya ve politikacılar tarafından ısrarla isteniyor.
Her tür sıkıntıya bir açıklaması olanlar; koca bir memleketin ağır, gerçeklere küs bir hayalperestlik içinde dolaşmasını bekliyorlar. O kadar ki, yakında Polyanna Türkiye’ye staja gelirse şaşırmayın. Hayalleri olmakla, hayalperest olmak farklıdır. Ne demek istediğimi biraz açayım:
Meyve sebze fiyatlarının artacağından bahsediliyor, ülkede girdi maliyetlerinden yaşam maliyetlerine her şey yükseliyor, gelir düşüyor; ama enflasyonun düşmesini bekliyorlar. Vatandaş kredi kartı borcunu ödeyemiyor, nakit zaten evlere şenlik; ama iç piyasadan medet umuyorlar.
Dış satım içinde en ağırlıklı pay alan Avrupa pazarı daralmaya gidiyor, komşu ülkeler yangın yeri, birçoğuyla ilişkilerimiz donmuş vaziyette; ama ihracatta patlama bekliyorlar. Firmalar gelirlerinin yarısından fazlasını finansman giderine kurban ediyor, ama firmalardan yatırım yapmasını, hatta yanına birileri de alarak iş vermesini talep ediyorlar.
Vergi ve SGK primleri o kadar ödenemez hale gelmiş ki, insanlar af olmadan bunlara ödeme yapamayacağını konuşuyor. Af olsa bile kaç taksit ödeyebileceğini kimse bilmiyor; ama kurumlar torbayla birlikte icraya hazırlanıyorlar.
Türkiye’nin en büyük problemini işsizlik oluşturuyor. Artışları rakamlarda bile gizlemekte zorlanıyorlar; yeni istihdam alanları yaratılamıyor; ama iktidar işsiz adamın cebinden alıp, cebine para koyduğu Suriyeli’ye iş vermeye niyetleniyor. Üstelik kumar ekonomisini destekliyor.
Dünya para musluklarını kesmiş; parasal genişlemeyi Ekim gibi sonlandırmaya hazırlanan bir ABD gerçeği önümüzde duruyor; derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin riskli yapısından bahsediyor; ama bizim ekonomi tayfası Türkiye’ye para yağacağından söz ediyor.
Ülkede devlet içinde devlet oluştuğu iddialarıyla soruşturmalar yürütülüyor; ama bu insanların kamuya girişini sağlamaya yarayan sınav skandallarına imza atan ÖSYM Başkanı Ali Demir yetkilileri tatmin etmeye devam ediyor. Öyle olmalı ki, halen yerinde oturuyor.
Bir Cumhurbaşkanı 7 yıl boyunca tarafsız olduğunu belirtiyor; ama görevi biter bitmez partisinde başa oynamaya çalışıyor. Muhalefet, iktidarı demokratik olmayan tavırlarından dolayı eleştiriyor; ama ilk fırsatta kendisi antidemokratik uygulamalara yelken açıyor.
İnsanlar aile boyu otobüse binmek için sırayla şoföre yalvarıyor; ama her şeyin yolunda olduğunu söylüyor. Fırıncı ekmek satamadığını için, bunun yanıtını arıyor; ama ekonomi yönetimini savunmaya devam ediyor.
Örnekleri çoğaltabiliriz. Ama bugünlerde herkes bu yönetim şekline bir isim takıyor ya; bence ithal tanımlamalar aramaya gerek yok. Bu bildiğiniz ağalık sistemi... Bir adam memleketin ağası olduğunu söylüyor; ülke her seçimde marabalığı kabul ettiğini onaylıyor. Çünkü ancak ağalık sisteminde, maraba sorgulamaz.
Zat-ı muhterem milli iradeden bahsediyor; ama kendi iradesi dışında hiçbir irade tanımıyor. Ülkede hukuk vesayetinin aşıldığı anlatılıyor; ama yetkili bir kişi de aynı zat-ı muhteremin günlerdir Anayasa’yı çiğneyerek koltuğunda oturmasına ses çıkarmıyor.
Ülke yangın yerine dönmüş; ama Ekonomi Bakanı halen Polyannacılık oynanmasını istiyor. Peki bu ‘ama’nın nedeni ne olabilir? Herkes sorunları dile getirip, ama diye sunulanlara ikna oluyor. Belki de iyimserlik oyunu oynayan Polyanna’nın atladığı iki kavramda gizlidir sırrı: İkiyüzlülük ve birey olamadığı için ait olmayı tercih etmek.
Gerisi mi? Biraz bilgisizliğe, biraz bahaneye, biraz ‘avanta sırası bana da gelir mi’ duygusuna, biraz da çokbilmişliğe bağlı. Sonuç mu? İstedikten sonra açıklama bulmak kolay.
Adamın oğlu yüzünde üzgün bir ifadeyle okuldan gelmiş. Bu durumu gören baba sormuş:
- Ne oldu?
- Matematik dersinden zayıf aldım.
- Niye?
- Öğretmen 2 kere 2 kaç eder diye sordu ben de 6 dedim.
- E oğlum 2 kere 2 dört eder; hadi bilemedim beş eder. 6 nereden çıktı?
İşte size memleketimden insan manzaraları...
Çetin Ünsalan /
ulusalkanal.com.tr