Seçim tarihinin belli olmasıyla birlikte, geleneksel ‘bizi seçerseniz ekonomiyi uçuracağız’ söylemleri sarf edilmeye başlandı. Bununla ilgili de 10 başlıklı yol haritası servis edildi. Nasıl sorusunun asla yanıtlanmadığı bu 10 temenniyi masaya yatıralım.
Fakat sonda söyleyeceğimi başta söyleyeceğim, bana hiç inandırıcı gelmiyor. Neden derseniz? 2010 referandumunda kendilerine oy verilmesi halinde Türkiye’yi nasıl bir hukuk ülkesi yapacakları ve ekonominin şaha kalkacağını anlattılar.
Sonrasında ‘kandırıldık’ ile biten süreci sanıyorum herkes hatırlıyordur. Ekonomiye gelince, inandırıcılık adına tek bir maddeden söz edeyim. O güne kadar toplanılmadığı için kanunun çiğnendiği Ekonomik Sosyal Konsey, anayasa maddesi yapılıp, kabul ettirilmesine rağmen, bugüne kadar 3 ayda bir toplanması gerekirken, bir kez bile toplanmadı ve anayasal suç olarak ortada halen varlığını koruyor.
Erdoğan’ın Türk tipi başkanlık için yarıştığı o seçimde de ekonomi olumlu olarak patlayacaktı. Şişirilmiş bir büyümenin altına çift haneli işsizlikten çift haneli enflasyona, 4 TL’yi aşan dolar ile 5 TL civarında dolaşan avroya, yüzde 25’lere vurmuş kredi faizlerinden çift haneli faiz gerçeğine, iç piyasadaki daralmadan patlayan dış ticaret açığı ve bağlantılı olarak cari açık fotoğrafına kadar her şey ortada.
Şimdi yine paket açıklıyorlar. Ama daha AKP Hükümetinde Davutoğlu’nun Başbakanlığı dönemindeki mucize paketten tek bir madde gerçekleştirilmedi. O zaman inanmak için de bir sebep kalmıyor. Yine 10 maddeye hızlıca göz atalım.
“Kamuda ehliyet, liyakatin esas alındığı bir personel rejimi yaşama geçirilecek.” Bu bir temenni mi; itiraf mı bilemiyorum ama size gerçekçi geliyor mu?
“Kurumların yapısal dönüşümleri, benzer iş yapan birim veya kurumların birleşmesi kolaylaşacak.” Bunun da Türkçe tercümesi AKP ile hayatımıza kanunların arkasından dolanmanın yolu olarak girdi.
“Kadınlar ve gençler kalkınmada daha etkin rol alacak.” İşsizliğin bu iki kesimin iş aramasından kaynaklandığını söyleyen, daha bir kaç sene öncesine kadar Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek değil miydi?
“Yerlileşme ve teknolojik ilerlemeye öncelik veren sanayi stratejisi ortaya konulacak.” Umarım diyorum da, şeker fabrikalarının gözümüzün önünde özelleştiriliyor olması bu ifadenin de en net sağlaması gibi.
“Enerji, ulaştırma hedeflerini destekleyen yeni tedbirler devreye girecek.” Henüz geç geçme yollarımızın parasının acısı çıkmamışsa, enerjiden de dünyanın terk ettiği uranyum başlıklı nükleer tesisleri tarım sahalarını riske atarak algılıyor ise, vay halimize... Nitekim 10 numaralı madde de bu öngörümüzü doğruluyor. Diyor ki: “Nükleer santral projeleri başta olmak üzere ülke ekonomisinde önem taşıyan büyük projeler 2023'e kadar tamamlanacak.”
“Tarımsal üretimde yeni bir sayfa açılacak. Tarım sigortaları, üretici örgütlerinin yeni pazarlara ulaşımı kolaylaşacak.” İthal ikameli hale gelen bir tarım gerçeği içerisinde gerçekleşse bile kime yarayacak?
“Yatırımlar ve büyümeye ivme katacak, sosyal politikaları güçlendiren adımlar atılacak.” Büyümenin halen kalkınma değil, şişme özelliğiyle ortada durduğunu kabullenmeyen bir iktidar için ‘vira bismillah’ demekten başka söz kalmıyor.
Ve son, ama en kritik başlık: “Kalkınmayı güçlendirecek yeni finansman modelleri yaşama geçirilecek.” Çünkü bunu başaramazsanız, diğerlerinin gerçekleşme ihtimali yok. O zaman soralım: Sürekli notumuz düştüğüne göre yeni para bulma şansımız yok. Olanın da maliyeti çok yüksek. İçeriden ciddi anlamda kaçan sermaye var. Tasarruf açığımız haykırıyor. İslami finansı da çoktan İngilizler kaptı. O zaman soralım: Nasıl?
Elbette her zamanki gibi yanıtı yok. Zira bunların tamamı yine seçime yönelik ortaya atılmış sözlerden ibaret. Seçim sonrası mı? Gelecek para yok ya, olsa bile onların yine inşaatlar aracılığıyla toprağa gömüleceğinden şüpheniz olmasın.
İnanmak mı istiyorsunuz? Siz bilirsiniz. Ama ben yerinizde olsam, bu paketle karşıma çıkanın siciline bakar ve şöyle derim: Bu olmamış; git tekrar çalış gel.
Çetin Ünsalan
ulusal.com.tr