Hamilikart ekonomisi

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Günlük yaşanan ülkemde herkes katma değer ve gelişmeyi diline pelesenk etti. Fakat kimse bütün dünya bu işi başarırken, niye sürekli hayalkırıklığı yaşadığımızı sorgulamıyor.

Yıllar önce Dünya Bankası’nda çalışan bir Türk ekonomist, röportajımızda şunu söylemişti: ‘ABD’de o kadar çok nitelikli Türk var ve ülkelerine dönmek istiyorlar ki; ama çaresizler.’

Nedenini sorduğumda üç problemin öne çıktığını gördüm. Bunlardan birincisi faaliyet gösterdikleri bilim dallarının Türkiye’de adının bile duyulmamış olması. İkincisi işlerini yaparken, son derece bilgisiz yöneticiler tarafından engellenmeleri, üçüncüsü de köle fiyatına çalıştırılmak istenmeleri…

Bilgiyi bir şekilde yok sayan, hizmetini kiraladığı kişiyi ezecek bir cisimmiş gibi gören bu yaklaşımla, Türkiye’nin ileri gitmesi de, katma değer elde etmesi de mümkün değil.

Tek kişinin düşünüp, herkesin aynı şeyi konuştuğu yapıların siyasetten iş dünyasına kadar her alanda iliklerimize kadar işlediğini, aykırı fikirlere ‘icat çıkarma ya da benden daha mı iyi biliyorsun’ diye yaklaştığımızı biliyoruz.

İşte bu nedenle binlerce nitelikli insanımız da yurtdışında çare arıyor. Spordan bilim dünyasına kadar nereye bakarsanız bakın bu yapının önümüze çıktığını görüyoruz. ‘Dünya bu Türk’ü konuşuyor’ manşetlerinin gölgesinde, kimse ‘peki bu Türkler neden Türkiye’de değil’ sorusunu sormuyor.

Mesut Özil, Aziz Sancar, Mehmet Öz, Nuri Bilge Ceylan, Muhtar Kent, Rıfat Özbek, Ferhan Özpetek, Ali Erdemir bunların içinde farklı meslek gruplarından tanınmış sadece bir kaçı…

Mesela Prof. Dr. Ali Erdemir’in öyküsü çok ilginç. Bir röportajında okumuştum. ABD’ye gitmeden önce bir milletvekilinin hamilikartıyla, İngilizcesi iyi diye bir otelin resepsiyonunda işe sokulmak istenmiş. Peki şimdi ne durumda?

ABD’de Chicago’da yaşıyor ve ABD’nin dünyanın sayılı ilk 100 bilim insanı arasında sayılıyor. Resepsiyonist yapılmaya çalışılan Erdemir, sürtünme katsayısını binde bire düşüren bir isim. Sürtünmesiz kaplama ve nano yapay elmas gibi buluşlara imza atan Erdemir, buluşlarıyla enerji dünyasında çığırlar açıyor.

Son örnek de bugünlerde Silikon Vadisi’nin gözdesi olan Kamran Türkoğlu… Ne yapmış? Biz babayiğit arayıp otomobil üretmeye çalışırken, sürücü olmadan 256 km hıza ulaşan aracın algoritmasını yazdı. Biz ise sadece övünüyoruz ama yeni bir Türkoğlu ya da Erdemir çıkarmak için kafa bile yormuyoruz.

Çünkü bunun için önce ‘Bu insanlar neden yurtdışında’ sorusunu, cevabından korkmadan kendimize sormamız gerekir. Bunun yanıtı da çok belli aslında. Bir tarafta hamilikart ile işe yerleştirilen, hayatında iki cümle kurmamış ehliyetsiz yeğenler, diğer tarafta var olan nitelikli insanı ya dışlayan ya da köle fiyatına çalıştırmak isteyen kendince uyanık zihniyet. TÜBİTAK’ın başına eski hayvanat bahçesi müdürü atadığımız sürece de bu manzara değişmez.

Bizde bu fotoğraf ve zihniyet olduğu sürece ne katma değer üretebiliriz; ne gerçekten büyük buluşlar yaparız; ne de insan kaynağı sarfiyatımızı engelleriz. Daha garibi bir kişi bile bütün olanakları sunalım, bu insanlar geri dönsün demiyor. Fırsat bulup gidemeyenleri de zaten bu çarkta öğütüyoruz. Onlar da dışlanan, içerideki küskünler.

Neden biliyor musunuz? Çünkü biz düşünen, üreten, itiraz eden insanların değil, ne denilirse yapılan bordroluların ya da daha iyisi sözleşmelilerin peşindeyiz. Mümkünse o da liyakatsız da olsa tanıdık olsun.

Ben buna hamilikart ve ucuz iş gücü ekonomisi diyorum ki, neticesi de fakirlik, ithalat ve borçlanmadan başka bir şey olamaz. Sonuç da zaten, ortada… Duyamadım; Toplum 5.0 veya Endüstrisi 4.0 mı dediniz? Bu kafayla mı? Hadi canım sen de…

Çözüm mü? Tüm olanakları seferber edip, ne yapıp edip, dışarıdaki bu insanları Türkiye’ye kazandırmamız ve içerideki ötekileştirdiklerimizi de sürece dahil etmemiz lazım. Yeter mi? Yetmez…

Yarın için de onların önderliğinde saçma sapan eğitim sistemleriyle çocukları yok etmekten vazgeçip, aklın ve bilimin esas alındığı bir taban yaratıp, milli bir bilinçle görüşler üstü tavırla bilgiye değer vermemiz gerekiyor.

Yoksa mı? 50 sene sonra da aynı şeyleri konuşuruz.

Tüm yazılarını göster