İnsanlar içinde bulundukları mutluluğu kaybettiklerinde anlarlarmış… Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç’in, “Montrö’yü değiştirebiliriz!” şeklindeki demecini okuyunca bu sözleri hatırladım. Gerçi bu Bakanlık bir âlem! Bir gün önce “Mısır güllük gülistanlık!” dediler, ertesi gün Mısır’da taş üstünde taş kalmadı! Çarşamba “Libya’da zafer şarkıları” söylerken, perşembe, “Türk vatandaşları Libya’dan kovuldu!” Yani, hayat bilgisi, beden eğitimi yıldızlı pekiyi! Yani, bilgiç bir bakanlık! Her şeyi biliyorlar…
GEÇMİŞE KISA BİR YOLCULUK
Lozan’da meşhur bir 23’üncü madde ve antlaşmaya ek Boğazlar Sözleşmesi vardır. Bu çerçevede Boğazlar bölgesi, Marmara’daki adalar, Ege’deki Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adaları askerden arındırılmıştır… İstanbul’a en fazla 12 bin kişilik bir birlik konuşlandırılabiliyordu! Ayrıca uluslararası bir Boğazlar Komisyon’u kurulmuştu. Bu Komisyon Cemiyet-i Akvam’a (Dönemin BM teşkilatı) bağlı olarak görev yapıyordu. Bir askeri müdahale olduğunda, buna Cemiyet-i Akvam namına İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya karşı koyacaktı!
Lafı eğip bükmeden söyleyelim: “Türkiye’nin yaşamsal stratejik ekseni olan Boğazlar bölgesi Türkiye’nin fiili olarak egemenliği altında değildi!” Çünkü Türkiye burayı yönetemiyor, kendi topraklarına asker sokamıyor, yabancı bir müdahale olduğunda ise başka devletler silaha sarılıyordu!”
Bu kabul edilebilir bir durum değildi! Türkiye işin peşini hiç bırakmadı… Çeşitli girişimlerinden sonuç alamadı. Ama pes etmedi! Son olarak Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’na gidecek silahlanma yarışı Türkiye için altın bir fırsat yarattı! Her ülke silahlanırken, en kritik eksen olan Boğazlar bölgesini Türkiye askersiz olarak nasıl savunabilecekti!
Tek tek ülkeler nezdinde de yoğun diplomatik girişimler yapıldı. 13 yıllık zorlu bir mücadele sonunda 20 Temmuz 1936’ta Montrö’de zafer kazanıldı. Bu Antlaşma ile Boğazlardaki kesin ve mutlak Türk egemenliği kabul edildi. Temel sorun çözülmüş oldu… Böylece Lozan Antlaşması, kendisine hiç de yakışmayan ağır bir safrayı üzerinden atmış oldu! Boğazlardan geçiş rejimi, aslında Türkiye için Batı ve Doğu arasında doğal, yapıcı ve yararlı bir denge yarattı…
MONTRÖ’NÜN RUHU
Montrö Karadeniz’de barış ve istikrarı garanti altına alan hayati bir uluslararası belgedir. Ticaret gemilerinin geçişinde hiçbir kısıtlama yoktur. Bu doğaldır… Gerçekçi olmak gerekir! Çünkü Boğazlar, sahildar ülkelerin nefes borusudur. Kapanırsa yaşayamazlar… Harp gemilerinin geçişinde ise süre ve tonaj (en çok 21 gün, bir seferde en fazla 15,000 ton-9 gemi, Karadeniz toplam tonaj 30.000 ton) sınırlaması vardır. Bu ise Karadeniz havzasındaki kriz ve gerginlikleri önlemenin en büyük güvencesidir. Harp koşullarında doğal olarak bazı düzenlemeler değişir…
Akdeniz ve Ege’de onlarca sorun varken, Karadeniz’de karasuları, deniz yan sınırı, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) gibi hassas meseleler ülkeler arasında hiçbir kriz yaşanmadan çözüldü. Bu sonucun alınmasında Montrö rejiminin de büyük etkisi vardır… Montrö Karadeniz’in gizli polis ve jandarmasıdır; iç güvenlik kuvvetidir. Sessiz sedasız çalışır; lüzumsuz tırmanmaları önler! Bölge dışı güçlerin gövde gösterisine, kriz yaratmasına izin vermez! Dolaylı olarak sahildar ülkeleri işbirliğine davet eder!
AVRUPA-ATLANTİK SİSTEMİN MONTRÖ SAPLANTISI
SSCB’nin 1991 yılında dağılmasından sonra Avrupa-Atlantik yapı gizli ve dolaylı yöntemlerle Montrö’yü hedef tahtasına koydu… Çünkü SSCB’yi yere deviren Batı, Karadeniz’e yerleştiği takdirde bu kez de Rusya Federasyonu’nu kolayca sarsabileceğini düşünüyordu!
Önce sistemi işleten Türkiye’yi kışkırtmaya çalıştılar. Bir taşla iki kuş vurmayı planlıyorlardı! Türkiye Montrö tavizleri verirse hem Rusya ile ilişkileri bozulacak hem de Batı’nın önünü açacaktı… Montrö’nün ruhunu çok iyi kavrayan Türkiye’nin birikimli devlet aklı, kapıyı sonuna kadar kapattı! Batı’nın sinsi taleplerine gem vururken, hizmet dışına ayrılan VARYAG uçak gemisinin geçişi gibi tartışmalı konularda sahildar ülkeler lehine yorumlar yaptı! Bütün kıyı ülkelerinin iştirakiyle 2 Nisan 2011 günü İstanbul’da Karadeniz Ortak Deniz Kuvveti’nin (BLACKSEAFOR) kuruluşu ilan edildi.
ABD, ülkemizde etkileyebildiği kurumlar vasıtasıyla yaptığı yarma girişimlerinden de bir sonuç alamadı! Çünkü Montrö gittiği takdirde Türkiye’nin Rusya ile karşı karşıya kalması kaçınılmazdı! Devlet bu bilinç ile hareket etti. ABD’nin her girişime kırmızı kart gösterdi!
SSCB’nin çözülmesinden sonra Batı bu bloktan transfer ettiği Romanya, Bulgaristan ve Ukrayna üzerinden Montrö rejimini sulandırmaya çalıştı… Deneyimi olmayan ve hami ile yaşamaya alışkın bu devletler üzerinde etkili de oldu… Türkiye ise olayın vahametini kavramıştı. Bıkmadan, usanmadan Rusya dâhil Karadeniz ülkelerini bir araya getirmeye çalışıyordu…
NATO KARADENİZ’İ DÜNYANIN EN TEHLİKELİ DENİZİ YAPTI!
NATO 2003 yılından itibaren birdenbire mantar gibi biten istihbarat raporları hazırlamaya başladı. Karadeniz’de kitle imha silahları, silah ve insan kaçakçılığı, yasa dışı göç, uyuşturucu ticareti, organize suç, ne ararsanız vardı! Belli ki Avrupa-Atlantik yapı Karadeniz’e sahte raporlar dâhil bütün gücü ile yüklenecekti… NATO ve AB Karadeniz’e giriş için bahane arıyordu!
Türkiye’deki bazı devlet kurumları da sallanmaya başladı… Türkiye’deki devlet aklı aşınma sürecine girmişti! Türk Deniz Kuvvetleri, Karadeniz’de güvenliğin sahildar ülkeler tarafından kolaylıkla sağlanabileceğini göstermek üzere 1 Mart 2004 tarihinde Karadeniz Uyumu (Blacksea Harmony) Harekât’ına başladı. Artık Türk gemileri, Karadeniz’de keşif ve karakol yapıyordu. Rusya da 2006’da sürece katkı sunmaya başladı…
Kapı gibi duran Deniz Kuvvetleri hem NATO’ya kendi anlayacağı dilden, operasyonel çerçevede cevap verdi hem de sallanan devlet kurumlarına halat atarak emniyete aldı. Aynı zamanda Karadeniz’e sahildar ülkeleri de işin içine katarak deniz güvenlik mekanizmaları kurdu… O günlerde biraz nazlanan Rusya’yı da uyandırdı… İçerideki ve dışarıdaki bütün oyunları bozdu!
Yüzlerce bahriyelinin “spor olsun” diye mi kendi ülkelerinde esir alındığını zannediyorsunuz? Bir sözde darbe davasında nasıl oluyor da denizciler en yüksek sayıya ulaşıyor? Diğer tertip davalar niçin bütünüyle denizcileri hedef aldı?
KISSADAN HİSSE!
Montrö’ye karşı çıkmak, dolaylı olarak Lozan’a meydan okumaktır! Montrö ile Türkiye kuzey sınırlarını emniyete almaktadır… Lozan Gaziantep baklavası ise Montrö onun fıstığıdır! Fıstığı çıkarın bir kilo baklava bile satamazsınız! Montrö’yü dillerine dolayanlar gerçekte kimin borazanını üflediklerini iyi bilmelidir. Montrö bir kere sallanmaya başladı mı nerede duracağını kimse tahmin edemez! Düşürülen Rus uçağını unutmayalım! Karadeniz ısınırsa, ilk önce Türkiye’yi yakar…
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr