Ege'de ve her yerde ulusal çıkarları Vatan savunabilir! Çatır çatır geri alacağız!

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Yunanistan Ege’de Türkiye ait 150’den fazla ada, adacık ve kayalık üzerinde egemenlik iddia ediyor! Bunlardan kendisi için önemli gördüğü, Türkiye yakın büyük adalarda devlet uygulamalarına hız verdi. Yaptığı fener, iskele, liman, tesis, bina, askeri üs, helikopter pisti gibi tesislerle, “burası benimdir!” mesajını veriyor. 16 civarında adada bizzat Yunan bayrağı dalgalanıyor. Bu ise fiili işgal anlamına geliyor!

Maalesef ruhumuzu ve benliğimizi kaybettik! İçe gömülerek, çevremize ve dünyaya sırtımızı dönerek yaşamaktan keyif alıyoruz. Bu nedenle etrafımızdaki çemberin giderek daraldığının farkında bile değiliz! Birileri dört bir taraftan nefesimizi kesiyor. Jeopolitik bir saldırı altındayız…

Öncelikle, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, sorunun özü hakkında kısa bir bilgi vermem gerekiyor. Uluslararası hukuk gereğince, bir ülkenin belirli bir toprak parçası üzerinde egemenlik hakkı ileri sürebilmesi için bu alanın bir antlaşma ile kendisine devredilmesi gerekmektedir. Hiçbir koşulda otomatik olarak hükümranlık hakkı doğmaz! Devir için açık bir irade beyanı gerekir.

Yunanistan’a; Londra (30 Mayıs 1913), Atina (14 Kasım 1913), Altı Büyük Devlet Kararı (13 Şubat 1914), Lozan (24 Temmuz 1923) ve Paris (10 Şubat 1947) antlaşmaları ile isimleri resmen zikredilen, Osmanlı Devleti’ne ait ada ve adacıklar devredilmiştir. Üç ada (Taşoz, Bozbaba, İpsara) ismen zikredilmemekle birlikte, Altı Büyük Devlet Kararını Lozan’da kabul etmemiz nedeniyle elimizden çıkmıştır. Hiçbir ülke Yunanistan’ın bu konudaki egemenlik hakkına karşı çıkmamaktadır.

Kuzey ve Orta Ege’de 9 ada (Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam, Ahikerya, Taşoz, Bozbaba, Pisara), Güney Ege’de ise 13 ada, (Rodos, İstanköy, İstanbulya, İleryos, İleki, İncirli, Batnoz, Çoban, Herke, Kerke, Kelemez, Lipso ve Sömbeki ile Akdeniz’deki Meis adası) bitişik adacıklar (sadece Güney Ege ve Meis için) ile birlikte Yunanistan’a verilmiştir.

Sonuç olarak verdiğimiz adalar Kuzey ve Orta Ege’de 9, Güney Ege’de 14 olmak üzere Meis dâhil toplam 23’tür. Bunun dışında kalan 150 dolayındaki ada, adacık ve kayalık Osmanlı’nın mirasını devralan Türkiye’ye aittir. Türkiye, Osmanlı’nın borçlarını nasıl ödediyse, bu adaları sahiplenmesi de en doğal hakkıdır. Bu alanlar, gri ya da tartışmalı değil, hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde açık ve kesin olarak Türk toprağıdır.

Sorun, büyük bir tesadüf eseri Figen Akad isimli Türk ticaret gemisinin 25 Aralık 1995 günü Kardak’ta karaya oturması ile Türkiye’nin gündemine girmiştir. Gerginlik, kısa sürede krize dönüşmüştür. Bu krizde Türk Dışişleri Bakanlığı ile Yunanistan’ın Ankara Büyükelçiliği arasında nota teatileri yaşanmış ve böylece bu ihtilaf, resmi bir nitelik kazanmıştır. O dönemde izlenen milli politikalar nedeniyle Türkiye, bu sorunda ilkeli ve kararlı bir duruş sergilemiştir.

Türk Deniz Kuvvetleri, 1996 yılının Ocak ayının sonunda çok kısa süre içinde olaya müdahil olmuş, Kardak adacıkları civarında kısmi deniz kontrolü sağlamış, olaya Yunan Deniz Kuvvetlerinin müdahil olmasını engelleyerek inisiyatifi ele geçirmiştir. Böylece Yunanistan geri adım atmak zorunda kalmış, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları arasındaki karşılıklı suçlamalar, Yunan basınının manşetlerine taşınmıştır. Bu olay sonrasında Yunan Silahlı Kuvvetlerinin teşkilat yapısında köklü değişikliklere gidilmiştir.

Konu yaşamsal önemdedir. Çünkü ada, adacık ve kayalıkların, 1982’te Karakas’ta imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümlerine göre karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri bulunmaktadır. Bu konu Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların çözümüne de tesir edecektir. Türkiye’nin bu hakkından vazgeçmesini gelecek kuşaklar asla affetmez!

Yunanistan, devlet ve basın olarak bu konuda Yunan ulusunu dinamik ve canlı tutarken, Türkiye’de bu sorun Türk milletinden gizlenerek kapalı kapılar ardında müzakere edilmektedir. Yunan devlet adamları, basın karşısında kendi görüşlerini cesurca savunurken, Türk devlet adamlarının ne söyledikleri anlaşılamamaktadır.

TBMM’deki 4 parti de Batı’nın ülkemizdeki Truva atları olduğundan bu ulusal meselede ayağa kalkmaları eşyanın tabiatına aykırıdır. Ancak Batı’nın izin verdiği ölçüde hareket imkânları vardır. Bu nedenle bu hayati konuda ülkemizin ve büyük Milletimizin en büyük güvencesi Vatan Parti’sidir. Vatan Partisi, başta Önderi Doğu Perinçek olmak üzere bütün kadroları ile bu işin içindedir ve işin peşini bırakmayacaktır. Sorunu, Parti programına koymuş ve seçim bildirgesinde yer vermiştir.

Kardak’ta 20 yıl önce kükreyen Türkiye, günümüzde daha büyük ihlaller, işgaller yaşanırken niçin şimdi kuzuların sessizliğine bürünmüş! Bu durumun oluşmasında Ergenekon, Balyoz gibi davaların bir rolü olabilir mi?

“Türkiye’yi silahsız işgal ediyoruz!” diye düşünen Batı, Yunanistan ve emperyalizmin içimizdeki yardakçıları, TESEV’ciler, SOROS’cular, Türk isminden ürkenler, kimliksiz ve kişiliksiz bir millet (!) hayal edenler, bölücüler, gericiler, vatansız solcular, ulusal gurur duygusunu yitirenler: Hiç boşuna heveslenmeyin! Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış!

Vatan Partisi yaşadıkça, hiç kimse vatan topraklarını elimizden alamaz. Öyle ya da böyle bu adaları çatır çatır geri alacağız! Tüm yurttaşlarımızı 26 Nisan 2015 günü saat 15.00’da Kuşadası’nda El Heykeli önünde yapılacak “152 ADA VATANDIR!” şölenine davet ediyorum. Bayrağını kap, vatan savunmasına gel sen de katıl!

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster