Türkiye’nin işsizlik rakamları açıklandı. Hiç oran tartışmasına girmeyeceğim. Son bir yılda tüm zoraki, işsiz adamı işsiz saymama gibi uygulamalara rağmen iki haneye oturduğu görülüyor.
Ekonomi kurmaylarının tüm açıklamalarına göre şunu da açık ve net belirteyim ki, önümüzdeki süreç işsizliğin artacağı bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Çünkü gerek bizde, gerekse dünyada daralan ekonomi, daha önce yapılan hesapsız atılımlar bu gerçeği önümüze getiriyor.
İşsizliğin yükselişte olduğu dönemleri az hasarla geçirmenin yolu, ondan önceki süreçte ne yapıp ne yapmadığınızla ilgilidir. Şişirilmiş büyüme rakamlarıyla nasıl daha önceki yıllarda istihdam yaratamadıysak ya da oluşan yapıyı hormonlu hale soktuysak, bundan sonra da durum güç.
Planlı bir ekonomi politikası uygulamadıysanız, sıcak paraya dayanıp, onunla ağustos böceği hüviyetine büründüyseniz ve kalkınma yerine ısrarla büyümeyi konuşuyorsanız, işsizliğin artmasından daha doğal bir şey olamaz.
Nitekim yeni bütçe açıklanırken Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın sözleri, ana hedefin büyüme olduğuydu ve kalkınmadan ciddiye alınır tek bir cümle etmedi. Peki sürekli ortaya koyduğumuz sıkıntılarına ilaveten bu yapının istihdam alanındaki riski ne?
Böyle hormonlu, dış kaynaklı ve salt tüketim odaklı büyüyen ekonomilerde istihdamın ağırlıklı olarak hizmetler sektöründe büyüdüğü gözlenir. Bundan hizmetler sektörüne karşı olduğum anlamı çıkmasın.
Sadece bir planlama dahilinde değilse ve önümüzdeki süreç işsizliğin yükselme eğiliminde bir görünümdeyse, üzerinde dikkatle durulması ve tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
Son açıklanan işsizlik rakamlarına da baktığımızda, işgücü göstergeleri yüzde 52,8 oranında insanlarımıza bu alanda istihdam yarattığımızı gösteriyor. TOBB gibi kurumların bulgularıyla karşılaştırdığımızda bu oran çok daha yukarılara çıkıyor.
Net olan bir şey var ki, işten çıkarmaların yoğun olarak yaşanacağı sektör burası ve domino etkisiyle hesap edilenin çok üzerinde oranlarla karşılaşabiliriz. Son veri de sanayi ile birlikte hizmetler sektöründe işgücüne katılımda azalma gösteriyor.
Bakın esas çelişki burada… Bırakın 1,5 milyon istihdam yaratılmasını bir kenara, o zaten tamamen hayal mahsulü, iş kaybı bu iki alandaysa oturum sağlama yapmamız gerekiyor.
Mesela yeri göğü inleterek, iddia edildiği üzere reel sektöre teşvik yaratıp, KGF ile para pompaladıysak ve yine iddia edildiği gibi bunlar yatırımlara dönüşüyorsa, sanayide neden istihdam bakımından azalma var. Bunun mutlaka sorgulanması gerekir.
Hizmetler sektörüne de dönersek, burada azalmanın sembolik de olsa başladığı gözüküyor. Resmi rakamlar böyle, ama gerçek hayatta buradan işten çıkarmaların daha yoğun yaşandığını biliyoruz. Öyleyse tahminlerin ötesinde bir işsizlik gerçeğini yönetebilmek adına, hizmetler sektörünü, geç de olsa bugün tartımamız şart.
Zira şu ortaya çıkan resim, ne sanayide büyümeyi ne de hizmetler sektöründe bir katkıyı göstermiyor. Sadece Maliye Bakanı’nın ifadesine göre geçen yıla göre artan yüzde 100’lük bütçe açığını gösteriyor.
Artık yalanı dolanı, hamaseti bir kenara bırakıp, yarın en çok işten adam çıkarılacak hizmetler sektörüyle, bu kadar para dökülmesine rağmen istihdam yaratamayan sanayi sektörünü tartışalım.
Niye mi? DİSK-AR’ın iki tespiti nedeni ortaya koyuyor. Bunlardan birincisi teşviklerin stajyer çalıştırma yaradığı ve istihdam seferberliğinin hayali olduğu, ikincisi de gerçek işsiz sayısının genç oranı yüzde 27,5 olmak üzere yüzde 17,7 olduğu…
DİSK-AR ne yapmış? Sadece TÜİK’in iş aramaktan vazgeçtiği için işsiz saymadıklarını, işsiz saymış. Gerisi sizin takdiriniz.
Çetin Ünsalan