Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak önce bir paket açıkladı; ardından da IMF-Dünya Bankası toplantıları için para aramaya gitti. Çok ayrıntılara girmeyip, bir kaç tespitin üzerinde duralım.
Öncelikle açıklanan ve adına reform denilen paket hiç kimseyi tatmin etmedi. Fakat buna karşın imtiyazlar dağıtan, yine satıp savma üzerine kurgulanan, para bulmak için her şeye hazır olduğunu belirten bir fotoğraf verdi.
Nitekim uluslararası finans kesimiyle yapılan toplantılarda da bunun aksi bir görüntü verilmedi. Türkiye bir tarafta paraya ihtiyacı olduğunu açık açık ortaya koyuyor; diğer tarafta bankacılık sektörünün sorunlu olduğunu itiraf ediyor; bir başka yanda da Varlık Fonu’nu halka arz adı altında satıp savmaya hazır olduğunun sinyallerini veriyor.
Hiç kimse bana halka arz masalı anlatmasın. Zira bu halkta zaten onu alacak güç yok. Yine belli başlı çevrelere dağıtılacak hisseleri yaşayacağız. Zaten aynı kafa bugün borsayı da, bankacılık sektörünü de, sigorta sahasını da yabancılara teslim edilmiş hale getirdi.
Bir diğer dillendirilen ve üzerinde durulan seçenek de IMF... Bir yanda daha ucuza para bulma şansı olmaması, başkalarından alırken de IMF’nin kefalete ihtiyaç duyulması burayı da sorunlu hale getiriyor.
Eski yıllarda 15 – 20 milyar dolarlık anlaşmalarla dağıttığımız imtiyazları dikkate alırsanız, bugün yıllık 200 milyar dolar ihtiyacımızla, gelirlerimize de el konulacak bir yaptırımla karşı karşıya kalacağımız ve bunun da bizi Osmanlı’nın sonu ile tanıştıracağını tahmin etmemiz güç değil.
Fakat mevcut ekonomi yönetimi tüccar mantığıyla meseleye yaklaştığı için, günü kurtaracak çözümlerin peşinde koşuyor. Dikkatinizi çekerim basiretli tüccar demedim, salt tüccar vurgusu yaptım. Çünkü akıllı bir tacir günlük durumu acil eylem planlarıyla çözerken, kalıcı çözümlerin üzerinde durur.
Türkiye mutlaka sanayici mantığına dönüşmek zorundadır. Yani emek veren, üreten, sonra satan ve kazandığıyla tekrar üretmenin, üretirken de kendisini geliştirmenin yollarını arayan bir özelliğe bürünmelidir.
Bu gerçek ortadayken, Albayrak ve takımının yanlış hesap üzerinden para aradığını söylemek durumundayım. Basiretli tüccar gibi dahi davranamayan bir yaklaşımın Türkiye’yi götüreceği nokta, felaketten başka bir şey değildir.
Peki sanayici gibi davranırsa ne olur? Ben zaman zaman televizyon ekranlarında da, yazılarımda da başka bir yol olabileceğini dile getiriyorum. Bazıları bunu Rusya – Çin eksenine kaymak olarak yorumluyorlar.
Şüphe yok ki komşularımızla barışmamız, yeni paktlarla ilişkide olmamız, eski paktlarla da ilişkimizi onurlu düzeye getirip sürdürmemiz gerekir. Zaten bunun aksini düşünmek akılla bağdaşmaz. Ama bence bu da tek başına çözüm değildir. Çünkü üretim mantığınızı değiştirmezseniz, ekonomi mantığınızı da düzeltemezsiniz.
Öncelikle artık söylemekten dilimin aşındığı şu envanterleri yapmak durumundayız. Eskiye oranla bu çok daha hızlı ve kısa sürede yapılabilir. Zira buna yönelik yerli yazılım çözümleri ve yazılımcılar Türkiye’de var.
Keşke bu 6 ay içinde yapsaydık. Fakat seçim iktidarın gözünü döndürdü; halen de mağlubiyetinin nedenini yaklaşımında değil, başka yerlerde arıyor. Neyse şu aşamada bu tartışmalara girmeden, keşkeleri de bir kenara bırakarak alternatif çözüm önerimi paylaşayım.
Envanteri yaptınız; hemen ardından gelecek projeksiyonunuz ortaya çıkacaktır. Bugünün dünyasında başkalarının yaptıklarını yaparak bu işin içinden çıkamazsınız. Yenilik ve bir ihtiyacı giderecek işlere imza atmamız lazım. Biraz gözümüzü gençlere çevirir, bunları da mevcut kobi ve büyük işletmelerle harmanlayabilirsek, kısa sürede büyük işler başaracağımıza inanıyorum.
Türkiye en kısa sürede bir proje havuzuna dönecektir. Zaten bir Proje Borsası kurulması gerekir. Projesi olanlarla, finansı olanların buluşacağı, kredilendirmeden çok ortaklıkların konuşulacağı bir yapı kurmalı, bunu da en kısa sürede kuracağımız Teknoloji Bankası ile finanse edecek bir modele geçmeliyiz.
Şu an kapı kapı para arıyoruz, ama diğer taraftaki parayı görmüyoruz. Dünyada reel sektör odaklı finansman sağlayanlar ve melek yatırımcılar deli gibi yatırım yapacak proje arıyorlar. En çok da ülkemizde bu arayışlarını sürdürüyorlar; çünkü potansiyelimiz olduğunu biliyorlar.
Elindeki satıp savıp para peşinde koşan bir ülke görünümünden kurtulup, en kısa sürede Türkiye’yi bir proje üssü haline çevirmeliyiz. Yani Türkiye’nin yeni hikayesini proje cenneti olarak kurgulamalıyız.
Akıllı, çözüm odaklı projelerle çekilecek kaynak sıcak para olmayacağı gibi, sandığınızdan daha fazla finansmanın ülkemize akmasını sağlayacaktır. Şüphesiz bunu yaparken de siyasetten arınmış bir biçimde eğitimden üretime, hukuktan rekabet kurallarına kadar her şeyi ilmin ışığında tekrar kurgulamalıyız.
Zaten böyle bir fotoğraf vermeye başlarsanız, riskli ülke konumundan hızla uzaklaştığınız gibi, yeni bir hikaye yazacak, ama bu sefer hikayesinin metnini kendi kurgulayan bir ülke yaratırsınız. Böyle bir durumda da siz herkesin peşinde koşup, mesela S400 tartışmasının ortasında kalacağınıza, herkesin sizinle birlikte yürümek isteyeceği bir cazibe merkezi haline gelirsiniz.
Bu çözüm önerimi arzu eden olursa detaylarıyla anlatırım. İlhamını Milli Kalkınma Projesi’nden alan, onun güncellenmiş, revize edilmiş, teknoloji ve finans ikilisinin üzerine kurgulanmış bir yapıdan bahsediyorum.
Yok mevcut durumda devam edersek, para bulamayacağımız gibi, hızla borç batağında debelenen bir ülke olmaya ve bir gün o borcu da bulamayacağı için sıkıntıları telafi edilemez noktalara ulaşacak bir yapıya hazır olalım derim.
Sözün özü şu: Paraya mı ihtiyacınız var; finansmana mı? Bu yanıt, geleceğinizi belirler.
Çetin Ünsalan