İç düşmanı tanımak ve onunla mücadele etmek neden daha zordur?

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Dünya günümüzde, küresel gericilik veya post modernizm denilen Ortaçağ düşünce sisteminin tehdidi altında bunalmaktadır. Bu tehdit, belki de en fazla Türkiye’de hissedilmektedir. Dönemin en belirleyici özelliği, yönetimlerin, hukuk mekanizmalarını da arkasına alarak doğrudan ya da dolaylı olarak ağır baskı yöntemlerine başvurmasıdır.

Aydınlanmanın veya modernitenin tüm değerlerini savunması gereken Burjuvazi, maalesef ya saha dışına çıkmış ya da baskıcı yönetimler ile bütünleşmiştir. Bu nedenle, tüm ilerici değerler ve Kemalist ilkeleri savunma görevi, ulusalcılar ve devrimcilerin üzerinde kalmıştır.

Günümüzde tehdit altındaki ülkelerin çoğunluğunda iç ve dış düşman birbiri ile karışmıştır. Sis perdesi içinde birini diğerinden ayırmak güçtür. İç düşmanların en büyük silahları; televizyonlar, gazeteler, dergiler, kitaplar, ulusal niteliği olmayan üniversitelerdir. Bunlar, dış düşmanı ilgili ülke halkına dost olarak sunmaya çalışırlar.

İç düşmanla mücadele etmek, dış düşmana göre çok daha zordur. Çünkü ülkenin her tarafına dağılan bu kişiler her gün kılık değiştirerek karşınıza çıkarlar. Sistem, usta bir manav gibi, bu çürük elmaları tükürüğü ile parlatır; iyi elmaların arasına karıştırarak profesyonelce pazarlar.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK), İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin değiştirilmesi ile sadece dış güçlerle mücadele edebileceği bir zemine çekilmesi, ülkedeki son gelişmelerle bütünüyle uyumludur. TSK’nın,“…Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak”şeklinde tanımlanan görevi, “…yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak…” şeklinde değiştirilmiştir.

Kişisel düşünceme göre amaç, darbelerle mücadele ediyorum algısı yaratarak, aslında ülke savunması konusunda kafa karışıklığı yaratmaktır. Hâlbuki her konuda örnek alınan ve TSK ile muhtelif bağları olan ABD Silahlı Kuvvetleri’nde hizmete başlayan askerler, ettikleri yeminde, “anayasayı iç ve dış düşmanlara karşı korumak!” üzerine ant içmektedirler. ABD askerlerinin yemin metnini okuyucularımıza sunalım. Oaths of Enlistment and Oaths of Office: “I do solemnly swear that I will support and defend the Constitution of the United States against all enemies, foreign (dış) and domestic (iç)

Demek ki kendisini demokrasi şampiyonu ilan eden ABD, Silahlı Kuvvetleri’nin iç düşmanla mücadelesini “demokratik bir uygulama” olarak kabul etmektedir. Ancak onlara Türkiye’yi örnek alarak, “ileri demokrasi”ye geçmelerini ve “iç düşman” kavramını çöpe atmalarını bir dost, “Stratejik Müttefik(!)”in sade bir yurttaşı olarak öneriyorum.

Algı yönetimini ustaca kullanan Batı ve hedef ülkelerdeki örtülü elemanları, "kurdu" "kuzu" diye yuttururlar. Zaten yatak odalarına kadar girdikleri ve her şeyi dinledikleri için, uygun masallar uydurmakta zorlanmazlar. Kimi zaman dünya çapında ödüller alan yazarlar, kimi zaman ülkenin savaş plânlarını demokrasi ve hukuk namına ortalığa saçan gazeteciler, kimi zaman kaldırımdaki serçeler gibi öten şarkıcılar, kimi zaman “attıkça mangalda kül bırakmayan” politikacılar sizden görünüp sizi arkadan vururlar.

Ünlü Fransız filozof ve sosyolog Raymond Aron’un (1905-1983) belirttiği gibi,“Demokratik rejimlerin devletler ve milletlerin birliğini yaratmak gibi bir görevi yoktur. Dil, din, mezhep ve etnisite açısından farklılıklar içeren bir demokrasi, nitelikli yöneticilere sahip olmazsa, ülkeyi parçalar.”

Hem gerçek bir aydın hem de gerçek bir bilim insanı olan Prof. Dr. Celal Şengör, engin birikimini, aydın sorumluluğu ve bir bilim adamı tarafsızlığı ile yoğurarak şu sonuca ulaşıyor:

“Yozlaşan demokrasi, yozlaşma yöntemini gericiliğin desteklenmesi şeklinde vermişse, irtica ile her mücadele rejim ve toplum düşmanı damgası yer ve pek çok yerde özel mahkemelerle normal hukuk sürecinin bile dışına taşınır.”

“Kurtuluş için halk ve entelektüel vicdanı harekete geçmelidir. Tercih bizimdir. Ya harekete geçeriz ya da yozlaşmanın gelip bizi ya yutmasını ya da yozlaştırmasını bekleriz.”

Ancak asıl tehdit, iç ve dış düşmanların toplam gücü değildir. Bu yürekten bir mücadele ile aşılabilir. Sizi mahvedecek olan, kendi beyninizde oluşan teslimiyet duygusudur. Kendi benliğinizde, kendi iç dünyanızda mağlubiyeti kabullenirseniz, savaşmadan teslim olarak sadece köle olursunuz, hiçbir şansınız kalmaz. Beyninizde beyaz bayrak sallanması, her türlü hak ve hukukunuzdan vazgeçtiğiniz anlamını taşır. Köle olduğunu bilmek bile bir bilinç sorunudur.

Ülkesine ihanet etmeyen her insanın içinde, bazılarında zorlukla fark edilse bile, az ya da çok mutlaka bir direnç ışığı bulunur. Bu ışık, ağır işkenceler altında bile asla yok olmaz. Toplumsal bilinç arttıkça, bu ışık güneş gibi parlamaya başlar.

Unutmayalım: “Şimdiye dek İnsanoğlunun bulduğu en etkili silah, yurtseverlik duygusudur.” Bu ışık etrafı kavurmaya başladığında, süper güç falan dinlemez, herkes pılını pırtısını toplayarak kaçmaya başlar!

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster