Eğer bir kurumun başına paraşütle indiyseniz, yani vasıflarınızdan çok sıfatlarınız ve tanıdıklarınız etken ise, hem komik duruma düşersiniz; hem de yaptığınız komikliği çaresizlik içinde yalanlamaya çalışırsınız.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün, Genel Müdür Vekili Selman Ada imzasıyla yayımladığı kılık kıyafet yönetmeliğinden söz ediyorum. 31159297-010.06 sayılı genelgede açıkça ortaya konuluyor. Buna göre artık personelin tayt, şort, sporcu atleti gibi kıyafetleri giymesi yasaklandı.
Sanırım önümüzdeki dönemde bu mesleği icra edenleri kumaş pantolon ile sahnede görebiliriz. Elbette kadınlar için bunun da yasaklanması muhtemel. Buradan yola çıkarsak aşçıların önlük takması sakıncalı olabilir.
Doktorların önlük giymesi, tiyatrocuların makyaj yapması, TOKİ bünyesindeki inşaatlarda çalışanların işçi tulumu giymesinin de önüne geçilmesi gerekebilir.
Aslında bu hafta sonlarında kravat takmıyoruz kampanyasıyla bakanların başlattığı, illet oldukları o boyun bağını bir rahatsızlık aracı olarak göstermesiyle başlayan bir zihniyet süreci...
Elbette kurumların belli bir prensip dahilinde kılık kıyafet yönetmeliği olması doğaldır. Yani bir bankacının, bankonun ardında sizi mayoyla karşılaması nasıl doğal değilse, bir balete tayt giymeyi yasaklamak da o kadar normal değil.
Esasen buna niye şaşırıyoruz ki... Belki de Türkiye’de iş kazaları da bunun eseridir. Mesleklere has kıyafetler olamayacağını düşünerek, iş güvenliği malzemelerini gönderdikleri denetçiler ya da iş verdikleri yandaş işverenler fuzuli görmüş olabilir.
Bu bir mantık, bilgi ve yaklaşım meselesi... Opera ve balede taytı yasaklamakla, Sağlık Bakanlığı’na Bakan Yardımcısı olarak inşaat mühendisi atamanın ve onun da kendisini ‘ilkokulda sağlık kolu başkanı olduğunu söyleyerek’ savunması arasında bir fark yok. Sonra da apar topar ‘o değil, yeni sorumlu bu’ girişimi…
Daha tepelere çıkarsak matematik, fizik gibi derslerle din dersini kıyaslamak da aynı aklın ürünü... Çünkü elmayla armutu karşılaştırıp, ikisine de meyve diyen ve sonra da hepsini portakal olarak sunup, halktan inanmasını isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Üstelik iş ortaya dökülünce hemen savunma yapıp ‘yanlış anlaşılmaktan’ bahsediyorlar. Dönersek başa Devlet Opera ve Balesi’nde de aynı şey oldu. Kurumdan bir açıklama yapıldı ve genelgenin opera ve bale sanatçıları için değil, memur, sözleşmeli ve geçici personel ile işçi ve temizlik personeli ile ilgili olduğu söylendi.
Oysa genelgenin birinci maddesindeki ifade şu: “Bu genelgede belirtilen hususlar, kurumda görev yapan temizlik şirketi elemanları dahil, tüm personeli kapsamakta olup, personelin giyiminde sadelik, temizlik ve hizmete uygunluk esas olacaktır.”
Bu durumda iki seçenek var. Ya opera ve bale sanatçılarını personelden saymıyorlar ya da yine çark ediyorlar. Aslında bu genel manzaranın sadece küçük bir parçası... Bu ülkede 2007 yılında anayasa taslağını ortaya atıp, tepki görünce ‘bizim değil’ diyenler, ama sonra her bir maddeyi tek tek önümüz getirenler farklı kişiler miydi?
12 yıl boyunca kumar ekonomisini savunup, işler sarpa sarınca üretimden bahsedenler farklı kadrolar mı? O zaman geldiğimiz yere niye şaşırıyoruz? Peynir tenekesinden bal çıkacak hali yok ya...