Dünyada ekonomik anlamda ortayı çıkan rüzgarlar iyi izlenimler vermiyor. Bir tarafta artan ticari savaşlar öte tarafta faiz tartışmaları, jeopolitik risklerle beslendiğinde daha temkinli olunması gereken bir fotoğraf veriyor.
Yani 2019 yılının yaz aylarının, kış aylarından daha sert geçeceği belli. Nitekim yapılan tüm uluslararası toplantılarda verilen mesajlara baktığınızda, bunun bir kırılma ve domino etkisi yapmaması için söylemler geliştirildiğini görüyorsunuz.
Suudi Arabistan’ın adeta kara listeye alınması, hükümet açma kapatmaların olağanüstü hal tehdidiyle bezenmesi ABD’nin politikalarının sertleşeceğinin habercisi gibi. Öte tarafta Suriye meselesinde bir aşamaya gelinmiş olması bizim için iyi ama tanımadığımız bir yönetim fotoğrafının, hangi sorunları beraberinde getireceği bilinmezliklerle dolu.
İran konusunun biraz daha sorunlu hale geleceğini, Suudi Arabistan’a yapılan uygulamanın bir aba altından sopa gösterme niteliği taşımasından da anlıyoruz.
İşin resesyon ya da en iyi ihtimalle ekonomik zorluk boyutu ve finansmanın gittikçe zor ve pahalı erişilebilir hale gelmesi de bizim için iyi başlıkların habercisi değil. Son çıkan OECD raporuna baktığınızda dış borçlanma maliyetinin artışında ülkeler arasında Türkiye’nin birinci sırada olması da bizde sıkıntının dünyadan daha fazla olduğunu anlatıyor.
Bizi risk oranında Meksika, İtalya ve Macaristan izliyor. Burada da Trump’ın Meksika takıntısının yaptırımlarla bezeneceğini, Avrupa ekonomisinin de sorunlu bir halde ihracattan finansmana bizi etkileyeceğini görebiliyoruz.
Bu ülkelere dikkat edin, 2019’un ilerleyen aylarında IMF ile daha çok isimlerinin zikredildiğini göreceksiniz. İçlerinde zaten uzlaşı noktasında olanlar var. Fakat ne tip yaptırımların masaya geleceğini bilmiyoruz.
Bir doğu, bir de güney Avrupa ülkesinin sorunlu olması ise, bizim turizmden ihracata kadar finansman dışı alanlarda da problemlerimiz olduğunu söylüyor. Çünkü kuzey ve orta Avrupa’nın da bundan etkilenmeyeceğini düşünmek hayalcilik olur.
Peki tüm bu fotoğraf içerisinde bırakın gıda ve geçim tartışmasına düştüğümüz ekonomik seviyeyi, bizim bunların dışında bir resim verebilmemiz mümkün mü?
Seçime giden ülkede iktidara bakarsanız her şey yolunda. Yani ne bizdeki kronik hastalıklar, ne de dünyada yayılan rahatsızlıklar başka bir boyutta yaşanıyor gibi davranılıyor. Halen bir başarı hikayesi yazdığımız algısı içerisinde, önlem almak bir yana, artan bir harcama eğilimi içerisinde sürükleniyoruz.
Bu tip dönemler aslında dersini iyi çalışanlar için büyük fırsatları da beraberinde getirir. Fakat Türkiye’nin ders çalışmayı bırakın, eksik ya da sorunlu taraflarıyla bile yüzleştiğini söyleyebilmek pek mümkün gözükmüyor.
Bizim klasik bir önlemimiz var; o da bir cümlede gizli: Bize bir şey olmaz. Sizce de olmaz mı?
Çetin Ünsalan