Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, bankasını tanımlarken bir ifade kullandı: “Bankalar ticari kurumlardır, hayır kurumları değil.” Bu ifadeyi her ne kadar kanunen alamayacaklarının altı çizilen, konuyla ilgili Yargıtay, mahkeme ve tüketici hakem heyeti kararları olan aidatlar, komisyon gibi kesintiler için söylediyse de, bir mantığı göstermesi bakımından önemli.
Çünkü Sayın Aydın henüz başında olduğu bankanın felsefesini anlamamış. Elbette bankalar hayır kurumları değil, ama ekonominin kendisi de değil. Öncelikle ticari bir kuruluş olmak, kanunen yapamayacağınız bir eyleme girişmenizde sizi haklı çıkarmaz.
Gelelim Ziraat Bankası meselesine… Hüseyin Aydın hangi bankanın başında olduğunun farkında mı? Tekrar hatırlatayım Ziraat Bankası… Yani elbette zarar etmemesi gereken, ama meseleye, diğer finans kuruluşları gibi salt kâr odaklı da yaklaşamayacağı bir bankanın Genel Müdürü...
O zaman ben kendisine kısa bir hatırlatma yapayım: Bu bankanın temeli 1863 yılında tarımsal kredileri düzenlemeye başlayan Niş Valisi Midhat Paşa tarafından atıldı. Rusçuk kasabasının Pirot köyünde tarım kredi kooperatifi olan Memleket Sandığı uygulaması 1867’den sonra resmi nitelik kazandı. 1883’ten sonra da Aşar Vergisi’ne yapılan yüzde 10 oranındaki ‘menafi Hissesi’ zammı sandıklara gelir olarak sağlandı.
Yani kuruluşu da, gelir kurgusu da köylüye dayandırılmış bir bankadan, bir ihtisas bankasından bahsediyoruz. O bazılarının beğenmediği Cumhuriyet yönetimi 1924 yılında bir yasa çıkardı ve bankayı devlet kurumu olmaktan çıkararak 30 milyon Tl sermayeli bir anonim şirkete dönüştürdü.
Ama Halkbank nasıl esnaf ve zanaatkârı desteklemekle mükellefse, Ziraat Bankası da çiftçiyi kalkındırmakla misyon edindi. Bugün sayfa sayfa reklam verebiliyor ve müşteri portföyünü göstererek yabancıların ağzını sulandırmayı başarıyorsa, çıkış noktasını ve hitap ettiği kesimi unutmamalıdır.
Yani Hüseyin Aydın’ın yanıldığı nokta bu: Ziraat Bankası herhangi bir finansal kuruluş değil, ihtisas bankasıdır ve kendisini var eden kitlesini kalkındırmakla yükümlüdür. Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım bir yazıda Almanya’daki Raiffeisen Bank’ı örnek göstermiştim.
Çünkü bankanın kuruluşuna baktığınızda yine tarım kooperatiflerinin zamanla finansal kuruluş oluşturması ve hedefinden sapmadan zarar etmeden tarımı destekleyen faaliyetlerin içinde bulunmasıyla örnektir.
Kuruluş öyküsü amaç bakımından da Ziraat Bankası’na çok benziyor. Sadece biz bankaları finansal araç değil, ekonominin kendisi zannettiğimiz amaçlarından saptırdığımız için aradaki makasın açıldığı görülüyor. Alın size uluslararası norm ise norm… Niye hep yanlışı örnek alıyorsunuz?
Fakat bunun temelinde son dönemde Türkiye’ye hakim olan ‘para’ odaklı yorumun etkin olduğu görülüyor. O kadar her şeyi para ile ölçer olduk ki, muhteviyatına bakmıyoruz bile… Oysa kuruluşların kurumsallaşması, büyümesi ve gerçekten değerlenmesi için misyonundan sapmaması, vizyonunu da bunun üzerine inşa etmesi gerekir. Hele ki söz konusu olan bir ihtisas bankasıysa…
Böyle olunca da durum birlerle sıfırlar hikâyesine dönüyor. Her ne kadar şimdilerde kendisi de bu öyküye aykırı davransa da, bir zamanlar Öğretim Üyesi olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin iktisat dersine girdiğinde öğrencilerine ilk ne anlattığını hatırlamakta fayda var. Ne demişti Sayın Bahçeli?
Tahtaya kocaman 1 yazmış ve bu ‘sizsiniz’ dedikten sonra, kariyer, iş, evlilik gibi eklenen tüm sıfatlar için yanına sıfır koymuş ve en sonunda 1’i sildikten sonra sınıfa dönüp ‘siz yoksanız, hiçbirinin önemi yok’ demişti.
İşte Ziraat Bankası’nın öyküsündeki 1 rakamı çiftçidir. Eğer onu silerseniz, yanındaki sıfırlar hiçbir anlam ifade etmez. Yani kağıt üzerindeki başarılı banka, birden müşterisiz bir banka haline dönüşür. O zaman da değeri olur, ama kıymeti olmaz. Sayın Aydın, bence siz bu 1 hikâyesini yeniden düşünün.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr