Hafta sonunda gerçekleşen bir zirve, aslında Türkiye’nin sorunlarını da, çözümlerini de tokat gibi yüzümüze çarptı. Tokatlı Sanayici ve İşadamları Derneği’nin gerçekleştirdiği İstanbul Ekonomi Zirvesi, şehirlerimizin verdiği göçün sonuçlarını ortaya koyması bakımından çok önemliydi.
Tokat, Türkiye’nin muhtelif yerlerine göç etmiş ve üretimden hizmete reel ekonomide başarılı işlere imza atmış insanlardan oluşan bir ilimiz. Fakat ne yazık ki net göç hızı olan binde 29,8 oranıyla en çok göç veren şehir.
Sık sık altını çizdiğim bir inancı burada tekrar vurgulamam gerekiyor: Anadolu kalkınmadan, Türkiye kalkınmaz. Durum o kadar dramatik ki, İstanbul’da yaşayan Tokatlılar, Tokat nüfusunu geçmiş halde. Diğer illeri de eklediğinizde, Türkiye’de farklı yerlerde birkaç tane Tokat bulunuyor.
Oysa şehri biraz incelediğinizde turizmden el sanatlarına, gastronomiden bölgeye özel üretimlerine kadar büyük bir potansiyel taşıyor. İşin sevindirici yanı, Tokat dışında yaşayanların soruna sahip çıkması… Bunu tersine çevirmek için de, belki Anadolu’da büyük bir ateşe kıvılcım olacak bir hareket yapıp, zirve düzenlemesi…
Çünkü tek sorunlu il Tokat değil. Belki göç verme konusunda birinci sırada ama, onu takip eden Tunceli, Van, Yozgat, Ağrı, Çankırı, Ardahan, Hakkari, Kırıkkale, Kars, Trabzon, Kilis, Muş, Siirt, Bitlis, Çorum, Mardin ve daha birçoğunun durumu çok mu farklı?
İş ve aş götüremediğiniz, götürenlere de köstek olduğunuz her il, gençlerini kaybediyor. Cumartesi günkü zirvede, ‘ne yapabiliriz’ kaygısını taşıyan insanlar gördüm. Ama üzülerek şahit oldum ki, onlar bu uğraşı içindeyken, birileri de umursamaz tavrıyla kayıkçı kavgasının, kişisel ihtirasların peşinde…
Bursa’dan, Ankara’dan, Londra’dan İstanbul’dan Tokatlı onca işadamı, akademisyen o toplantıya geldi de, şehre sahip çıkması gereken ne Tokat Valisi oradaydı; ne de belediye başkanları… İşin dramatik yanı, bu...
Oysa o salonda, Türkiye’nin en çok göç veren ili Tokat üzerinden Anadolu haykırıyordu. Kapatılan sigara fabrikasının sonuçlarını görüyorduk. Ve Tokatlı mesaj veriyordu: Hiç olmazsa Turhal Şeker Fabrikası’nı kurtaralım.
Katılanlar içinde, yatırım yapmak için memleketine gidenler başlarına neler geldiğini de anlattılar. Bir tarafta göstermelik yaklaşımlar, öte tarafta köklerine sahip çıkmaya çalışan insanlar… İşte Türkiye’nin fotoğrafı Tokat üzerinden buydu.
Tekrarlıyorum; Anadolu kalkınmadan, Türkiye kalkınamaz… İnsanlarımızı üç beş şehre sıkıştırıp, diğerlerini feda ederek, göstermelik ve sonuç vermeyen teşviklerle bu işin içinden çıkamayız.
Fakat bugün sözde üretim ekonomisine geçmeye çalışanlar, bunun her şeyden önce bir yaklaşım meselesi olduğunu anlamıyor. Üretene sahip çıkmazsanız; 12 kanaldan canlı yayınla, sahiplerini esir tuttuğunuz ya da yandaşlarınızdan oluşan gazetelerle sonuç alamazsınız.
Alın size bir başka örnek… Bu yazıyı hazırladığım sırada, Sakarya Akyazı’dan bir telefon aldım. Karşımdaki kişinin bir tavuk çiftliği vardı. Son kar yağışında, çatısı çökmüş ve büyük zarar görmüştü.
18 bin tavuktan, 5 bini telef olan üretici çaresizdi. 8 yıldır vergisini muntazaman ödeyen, 40 – 50 ton dolaylı ihracat yapan bu kişi, tavuk çiftliğini tekrar ayağa kaldırmak istemişti. Fakat ne kaymakamlık, ne AFAD kendisine sahip çıkmamıştı.
Tek isteği kredi bulmak ve tekrar üretim yapmaktı. Yaklaşık zararının 300 bin TL olduğunu anlattı. Elbette önemli bir hata da yapmıştı. İşyerini, böyle bir olaya karşı sigorta yaptırmamıştı. Fakat Akyazı’nın bir köyünde üretim yapan insanı, en fazla bilinçsizlikten dolayı eleştirmek mümkündü.
Oysa derdi tekrar üretmekti. Çiftçinin bankasına gitti. İstediği kredi karşılığında 600 bin TL’lik teminat istediklerini anlattı ve şöyle dedi: ‘Bu teminatı gösterebilecek olsam, niye bankaya gideyim?’
Teminat olarak ihracata katkı sağlayan fabrikasını teminat gösteremeye hazırdı. ‘Ödememi aksatırsam, elimden alsınlar’ diyecek kadar da güveniyordu. Fakat kapılar yüzüne kapanmıştı. Anlaşılan o ki banka kendisini, batık AVM’ye kredi vermekten daha riskli bulmuştu.
Bu ve benzeri birçok örnekle karşılaşıyoruz. Sorun, üretime inanılmaması… İnanç söylemlerinin de göstermelik kalması… Çünkü insanlara sadece büyük şehirlere göç edip, ev satılacak araç gözüyle bakılıyor. Üretmeden tüketsin.
O üreticinin can yakan bir sözü daha vardı: ‘Memleketi dolandıranlara sahip çıkan, neden üretene sahip çıkmaz?’ İşte yanıtını vermenin imkânsız olduğu soru buydu. Sözün özü; ister Tokat’ı, isterseniz Sakarya’yı konuşun. Anadolu feryat ediyor. Ve Türkiye’yi yönetenler, kumarbazların ekonomisine dalmış, eli taşın altında olanları umursamıyor.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr