Ergenekon, Balyoz ve diğer tertip davaların ülke gündemini işgal ettiği karanlık günlerdi. Her dönemde kudretlilerin arzu ve isteğine göre kalemine ayar veren bir sözde gazeteci şunları yazdı: “Ayılanlar bayılanlar, merdivenden kayanlar, yurt içinde ya da yurt dışında kalbi sıkışanlar, mermiye kafa atanlar... Efendiler, hesabı ödemeden nereye?”
ONUR, GURUR, HAYSİYET DUYGUSU OLMAZSA!
Bu sözde gazetecinin kendi küçük dünyası içinde “mermiye kafa atan” diye güya alay ettiği kişi, kahraman gazimiz Emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca’ydı. PKK kurşunuyla felç geçirerek, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuştu. PKK itirafçısı, kendisini faili meçhul cinayetlerle suçlamış, hakkında dava açılmıştı. Kırca, bu durumu onuruna yediremeyerek beylik tabancası ile kafasına ateş ederek intihar etti. Vatanımızın bu büyük evladı Cumhurbaşkanı Sezer’in elinden devlet övünç madalyası da almıştı.
Şeref, onur, gurur, haysiyet, vatan, millet, bayrak kavramlarından nasibini almayanların Kahraman Albay Kırca’nın duygularının milyonda birini bile anlaması mümkün değildi.
BİR BAŞKA KAHRAMAN GAZİ!
Bir başka Gazi Albay, Kurmay Albay Hasan Basri Aslan da hainlerin hedefi oldu. Balyoz tertibi ile tutuklandı. Yiğit Albayımızın cesur ve atılgan eşi Nefise Hanımefendi süreci çarpıcı öykülerle anlatan, “Ödülü de Balyoz Oldu.” adlı bir kitap yazdı.
Onur, gurur ve haysiyet duygusu yüksek olan sevgili eşi için endişe ediyordu. Bakın kitabında bu kaygısını nasıl naklediyor: “Hasan’ın valizini hazırlarken, bir anda intihar eden gaziyi hatırladım. Hasan, sakın kendine bir şey yapma! Biliyorum yapmazsın ama yine de söyleyeyim bak seni asla affetmem! Tekerlekli sandalyedeki gazinin, sorguya çağrılınca intihar ettiğini duymuştum. Oraya neden çağrıldığını bile bilmiyordu. Sadece böyle bir muameleyi içine sindirememişti!”
SAHİPSİZ GAZİLER
Nefise Hanım’ın aynı kitapta canlı tanık olarak naklettiği bir olay, gazilerimize karşı sorumluluğumuzun ve duyarlılığımızın (!) eşsiz bir örneğiydi. Kaderlerine terk edilen gazilerimize, ülke için ağır bedel ödemiş kahramanlarımıza, gelen vuruyor, giden vuruyordu!
“... bir taksiye atladığım gibi başbakanlığın önüne gittim. Gördüğüm manzarayı ömrüm boyunca unutmam mümkün olmayacaktı. Gazileri dövüyorlardı. Yerlerde sürükledikleri bir gazinin yakını çığlık çığlığa, “Yapmayın, bacağı çıkacak!” diye bağırırken, takma bacak çoktan fırlamış gitmişti...”
VATANSEVERLİK TUTSAK, İHANET SERBEST Mİ?
Maalesef, vatanseverliğin tutsak, ihanetin serbest olduğu dönem hâlâ devam ediyor. Yaşanan bunca ibret dolu olaya rağmen hiç kimse ders almıyor! İktidara yaranmaya çalışan aynı gazeteci bakın bu kez de neler yumurtlamış: “Bu adamlar hangi savaşlara katıldılar da malul gazi oldular? “Malul” olmaları da şart değil, maşallah hepsi benden sağlam. Bu adamlar “feyk”... Neyk? Sahte yani, çakma...” Şimdi de aynı yazıda iktidar nimetlerinden istifade etmek için yazdıklarına bakalım: “15 Temmuz gazileri törenlerde kılık değiştirmediler, kendilerine “şekil” yapmadılar. Çünkü şaklaban değillerdir.”
Sözde yazarın hedefi çok açık: “15 Temmuz şehitleri” dışındakilere ‘şaklaban’ diyerek iktidara yaranmak! Böylece havuz medyasında tuttuğu kaymaklı köşeyi muhafaza etmek! Gerçekten de ortada bir şaklabanlık var ama şaklaban ve arkasında duran şaklabanların kimler olduğunu bu millet çok iyi biliyor.
İşte bu ahval ve şerait içinde Ankara’nın göbeğinde ayaklarını ve kollarını kullanamayan iki gazi 6 şehir magandasının saldırısına uğruyor. Feci şekilde darp ediliyor. Bir gazimizin eşi ve 2 yaşındaki kızı bile dövülüyor...
MİLLİ HÜKÜMET GELİYOR...
Bu milletin bütün değerlerine ve özellikle şehit ve gazilerine alenen hakaret edenler kendilerini balkonda hissediyorlarsa, yanılıyorlar. Her gecenin bir de sabahı vardır. Keser döner sap döner gün gelir hesap döner. Bu büyük millet her şeyi unutur ama şehit ve gazilerinin aşağılanmasını, dövülmesini, darp edilmesini asla unutmaz. Böyle bir ortamı hazırlayanları da affetmez. Eğer bir kişi şehit ve gazilere hakaret ediyorsa, bu milletin mensubu olamaz!
Not: Ölümünün 79. Yıldönümünde Ulu Önderimiz Atatürk’ü rahmet, minnet ve saygı ile anıyorum.
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr