2015 Nobel Kimya ödülünü, 3 bilim adamıyla beraber DNA üzerine yaptığı çalışmalarla Türk bilim adamı Aziz Sancar kazandı.
Çok şükür bugünü de gördük: şimdi kendisini sınırlarımız içine alıp yok edebiliriz. Ben bir Türk’ün bu işlerle uğraşıp, sonuç almasından kendi insanım adına onur duydum. Ama adama sorarlar; Peki bu adam niye Türkiye’de değil?
Artık övünmekten bir iki adım daha öteye gitmenin zamanı sizce de gelmedi mi? Kanser konusunda önemli çalışmalar yapan, tedavisinde ritmik saat ya da sirkadiyen saat buluşuna imza atan bu kıymetli bilim adamı ABD North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde görev yapıyor. Neden?
Çünkü biz kendi insanımızı hırpalamaktan vazgeçmiyoruz. İTÜ Hezarfen Takımı 2011 yılında dünya mikro uydu yarışmasında NASA’da şampiyon oldu. Kaç kişinin haberi var? Bu takım televizyonda konuğum olmuştu. Anlattıkları içinde daha acı neydi biliyor musunuz?
Rakipleri bire bir uydu indirmeleri yaparken, o çocukların durumu… İTÜ’nün damından uydu indirme denemesi yapıyorlardı ve rektörlerinden fırça yemekle meşguldüler. Ama gidip, şampiyon oldular. Kim konuştu?
12’nci sınıf öğrencisi İlayda Şamilgil, “First Step To Nobel Prize In Physics” yarışmasında, 70’e yakın ülkeden 5 bin fizik projesini geçerek dünya birincisi olmadı mı? Daha önce ne olmuştu? TÜBİTAK’a verdiği aynı proje reddedilmişti.
Aslında tarihimize de gitsen topla tüfekle yıkılan Taküyiddin’in Rasathanesi de, sürgün edilen Hezarfen Ahmet Çelebi de, siyasetin kurbanı olan Nuri Demirağ da hep benzer nedenlerle yok sayıldılar.
Bu ülkede güzel işler yapanların hep önü kesildi. Daha kötüsü Aselsan’da intihar ettiği söylenen üç mühendis, Isparta’da bilim insanlarıyla dolu düşen uçak ve daha niceleri… Hangisi aydınlatıldı?
Diyelim ki hepsi tesadüftü ya da hatalı davranıldı. Kendi ülkenizde tutamadığınız bilim adamıyla övünmek yerine, daha önemli bir samimiyet gösterebilir ve Türk insanına güvenip, teknolojiyi ithal etmekten vazgeçebilirsiniz. Nasıl mı? Alsın size fırsat…
Meşhur 4,5 G ihalesi… Ama çok teknik bir konu ve bu nedenle hata yapmamak adına, fırsat ya da israfı konuyla ilgili bilgi aldığım Bilişim Güvenliği Uzmanı Onur Beşpınar’ın bana aktardıklarıyla paylaşacağım.
“3G ihalesinden farklı olarak 4G ihalesi yüzde 15 yerli ürün kullanma zorunluluğu ile geldi. Bu bir gelişme ve elbette doğruya giden yolda bir adım. Fakat işin ekonomik boyutunun yanında yüzde 15'lik kısmın devede kulak kaldığı da aşikâr. Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı Orhan Öğe'nin yaptığı bir açıklama, yeteri kadar ses getirmese de konuya ilgili kesimleri şimdiden düşündürmeye başladı.
Orhan Öğe, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Milli Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın destekleri ile başlatılan Türkiye’nin yeni nesil ve yerli 4G habercisi ULAK projesi için GSM operatörleri ile işbirliği mutabakatı imzalandı.
İmza töreninde konuşan Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı Orhan Öğe, Aselsan Netaş ve Argela işbirliğinde üretilecek 4G sistemlerinin üretilmesini ve yerli ürün kullanımını engellemek için BTK'nın ihale tarihini iki defa geri çektiğini belirtti.
Öğe, Barcelona'daki GSMA Zirvesi'nde Türk yetkililerden hiçbiri, Türkiye'de 4G lisansının verileceğini bilmezken, yabancıların bunu verilebileceğini söyledi. İhale tarihinin öne alınması tamamen yerli üreticiye engel olup, yabancıyı destekleme amaçlı hissi veriyor.
Öncelikle bu vahim bir iddia ve ihale tarihleri ile yerli 4G baz istasyonu üretim planındaki aşamalar karşılaştırıldığında insan 'acaba' demek ihtiyacı hissediyor. Ortada konuşulan en düşük rakam 5 milyar dolar; sektör içinde kulaktan kulağa dolaşan rakam 20 milyar dolar.
Tam da yerli baz istasyonunun prototipi üretilmiş ve GSM operatörlerine , test için gönderilmişken apar topar ihalenin düzenlenmiş olması, asıl ihale tarihinin aslında 2017 olduğunu ve ihalenin nedensiz bir şekilde iki yıl geri alındığını eklersek 'acaba' dediğimiz hadise 'yok artık' dediğimiz bir meseleye dönüşüyor.
ULAK projesi kapsamında üretilecek olan yerli baz istasyonları şu anda deneme aşamasında ve GSM operatörlerinden gelecek olan geri bildirimlere göre son şeklini alarak üretime geçilmesi planlanıyor. Bir baz istasyonunun fiyatı 50 bin ile 100 bin dolar arası ve ülkemizde toplam 100000 baz istasyonu bulunuyor.
4G geçiş sürecinde bu baz istasyonlarının büyük çoğunluğunun değişmesi gerektiği düşünülürse dışarıya gidecek para devasa bir kayıp. Yetkili ağızlardan resmi bir bilgi açıklanmasa da kulislerde konuşulan rakam 4G sistemi tamamına erdiği zaman 120000 baz istasyonu olacağı şeklinde. Basit bir hesapla ortaya çıkan en düşük rakam 6 milyar dolar.”
Değerlendirme daha önemli bulguları ve uzman gözüyle değerlendirmeleri kapsıyor, ama bu bölümünde durup sorayım. Konuşmayı bırakıp, icraata bakalım. Yerli kurumlarımız bu hizmeti de, teknolojiyi de sunacak durumda.
Şimdi samimiyeti test etme zamanı; soru çok açık: Aynı nitelikte hizmet verilebildiğine göre, 6 milyar dolarlık işi yerli kurumlara mı vereceksiniz; yabancılara mı akıtacaksınız? Üstelik bu yolla milli şebeke için dev bir adım atma ihtimali de ortadayken…
Kuru laf, boş nutuk işe yaramaz. Bu hareket en büyük niyet göstergesi olacak. Yoksa başa dönersek, bir Türk bilim adamının başarı elde etmesi elbette gurur verici; ama yetmez.
Önemli olan insanların size rağmen başarıya ulaşması değil; başarı yolculuğunda sizin de katkınızın olmasıdır. Gerisi kuru bir avuntu… Hadi ne olur; mahcup edin bizi. Bir kere, sadece bir kere…
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr