Yıllar önce Almanya’daki bir fuarın dönüşünde turizmcilerle fuarcıları biraraya getirerek bir TV programı yapmak istedim. Çünkü Almanya’da şehirlerin ve toplamda da ülkenin bu işten ne büyük bir gelir elde ettiğini görmüştüm.
O süreçte turizm acentelerinden aldığım yanıt şuydu: Fuarın bizimle ne ilgisi var? O zamandan beri sektörler arası entegrasyonun mutlaka kurulması, sektörü temsil edenlerin de vizyon sahibi ve dünyayı tanıyan, analitik düşünen kişilerden oluşması gerektiğine inanırım.
Salı günü ANFAŞ’ın sektör temsilcilerin de konuşmacı olduğu İzmir’deki basın toplantısına katıldım. Fakat burada aldığım bilgiler ve konuşmacıların vurguları bendeki bu duyguyu bir kez daha depreştirdi.
Mesela İzmir İl Kütrü ve Turizm eski Müdürü Abdülaziz Ediz, Anadolu’da ekonomi yaratılabilmesi için turizm ve fuarcılık arasındaki entegrasyonun sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Devletin fualara nasıl baktığının da sorgulanması gereğine işaret eden Ediz, sürdürülebilirliği esas almak gerektiğini, kurumsal olarak uluslararası uygulamalara uyumda daha yeni yol almaya başladığımızı, bölgelerin iyi analiz edilerek, teşvik sisteminin dahi buna göre kurgulanması gerektiğini söyledi.
Ekonomi Muhabirleri Derneği İzmir İl Başkanı Murat Demircan da İzmir ve Antalya’nın fuarlarla büyüyor olmasının önemli bir örnek olduğunu, fakat potansiyelin herüz çok gerisinde olunmasının, özel çalışma gerektirdiğini belirtti.
ANFAŞ Genel Müdürü Murat Özer ise aslında verdiği istatistikle ve örnekle durumu ortaya koyuyordu. Fuar döneminde ortaya çıkan her 100 avroluk gelirin, yüzde 15’inin fuara, yüzde 85’inin de şehre kaldığı bilgisini verdi. Fuarların bilhassa Anadolu illerinin ekonomisi için kaldıraç olduğuna dikkat çeken Özer, şunları söyledi:
“Hannover’de gerçekleşen tarım hayvancılık fuarı 1 milyon metrekarede yapılıyor. O süreçte ilin köyleri de dahil, otelleri 400 – 500 avrodan satılıyor. Üstelik bir gecelik oda bulmanız mümkün değil. Talep eden kalsa da kalmasa da, fuar süresi olan 5 günü de satın almak ve parasını ödemek durumunda.”
Peki ne yapmak gerekiyor? Özer, fuarcılığın mutlaka milli bir stratejisi olması gerektiğini belirtiyor. Aynı tarihe fuar konulup, güç kaybı yaşanan Türkiye’nin aksine, 1947’de statejisini çizen Almanya’nın 2017’de halen aynı anlayışla yoluna devam ettiğine dikkat çekiyor.
Uluslararası fuar düzenlemenin kriterleri olduğunu vurgulayan Özer, bu anlamda bölgeler seçilmesinin ve Türkiye’nin katma değer elde etmek için bir yol haritası belirlemesinin önemine değindi.
Birbirini tamamlayan fuarlar organize edilmesinin öneminin altını çizen Murat Özer, Türkiye’de rekabet kanunu uyarınca herkesin istediği fuarı yapabildiğini belirtti. Almanya’da bir fuarın yurtiçinden rakibinin olmasının mümkün olmadığına işaret eden ANFAŞ Genel Müdürü, sektörün aynı anda 7 bakanlıkla birden muhatap olmasının sıkıntısını dile getirdi ve “Ya özel bir bakanlık kurulmalı ya da daha Pratik olarak fuarlar Başbakanlık’a bağlı bir yapıya büründürülmeli” dedi.
Basın toplantısının konusu gıda ve otel ekipmanları fuarı olunca, elbette işin bu boyutundan temsilciler de vardı. Esasen önemli bir başlık da bu sayede 100 yıldır bu mesleği devam ettiren bir ailenin temsilcisi olan Türkiye Lokantalar Federasyonu Başkanı Aykut Yenice’den geldi.
Tuirizmde katma değerin ancak lezzet ile yakalanabileceğini ifade eden Yenice, İtalya’nın pizza, Hollanda’nın peynirle dünyaya hakim olduğunu hatırlattı. 50 milyon turistle 50 milyar dolar gelir hedefleyen bir ülkenin Turkish kebap ve dansözle buna ulaşamayacağını, tek yolun Türk mutfağına sahip çıkılması olduğunu belirtti.
Bu yaklaşımla Türk mutfağını tanıttığını zanneden beş yıldızlı otellerin artık bu gerçeğin farkına varmasına gereğine işaret edeh Aykut Yenice, zengin Türk mutfağının tanıtılmasının, hükümetler üstü bir devlet politikası olarak belirlenmesini istedi.
Sağlık ve beslenme başlıkları adına dev bir coğrafyada olduğumuzu belirten Yenice’nin şu sözleri ise çok anlamlıydı: “Kendimize ait olanı tüketmiyoruz ki, dünyaya tanıtalım. Türk mutfağını devlet politikası olarak ele almazsak, fast food yenilmesini ve kuşakların zerihlenmesini engelleyemezsiniz.
Gaziantep mutfağı Unesco korumasına girdi, ilin otellerinde yer kalmadı. Türk mutfağını rahatlıkla bir ihraç markası haline dönüştürebiliriz. Fakat aynı sokakta esnaf öne çıkmak için bir imam bayıldıyı dört farklı isimle satmaya kalkıyor. Meseleye bu kadar dar bakıyoruz.”
Açıkçası burada konuşulanlar reel sektörün meseleye kafa yorduğunu gösteriyor. Daha acısı ise, çözüm ve katma değer noktasında projeleri, yol haritaları olduğunu hissettiriyor. Tüm bunları dinleyince de insanın Ankara’ya dönüp şunu sorası geliyor: Orada kimse var mı?
Çetin Ünsalan