Türk reel sektörünün çok büyük sıkıntıları var. Zannedildiği gibi bu problemler de sadece pandemiden kaynaklanmıyor. Üretimden yönetim yapısına kadar bir çok ezberini bozması, daha doğrusu düzeltmesi gerekiyor.
Eski ekonomi gerçekleri içinde sadece kazançsızlık olarak karşımıza çıkan problemler, yeni ekonomi ikliminde yetersizlikle birlikte Türk firmalarının mevcudiyetini tehlikeye atıyor.
Sermaye yetersizliğinden finansman yönetimi eksikliğine, insan kaynağına yaklaşımdan pazar stratejilerine kadar tüm ezberlerin bozulduğu bir dönemdeyiz. Meseleyi sadece dijital platformları kullanıp kullanmamak olarak açıklayamayız.
Çünkü dijitalleşme de belli bir entelektüel çevre dışında B2C olarak ve e-ticaret çerçevesinde algılanıyor. O da ne kadar doğru tartışılır. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç’in bir açıklaması oldu.
İTO Başkanı dedi ki: “ Keskin bir ekonomik toparlanmanın yaşanacağı pandemi sonrası döneme hazırlık için topyekun bir planlamaya ihtiyaç var .” Doğru mu doğru… Tespit doğru da ihtiyaçlar ve çözüm aşamasında bir yaklaşım hatası var.
Yine finansmana ulaşmaktan, 200 milyar dolar ihracat hedefinden, maliyet artışlarından vesaire bahsediyor. Oysa ben İTO Başkanı’ndan çözüm için yine kurumun girişimi olan BTM, yani Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi’nden bahsetmesini beklerdim.
Elbette bugünü kurtaralım. Fakat her şeyi yoluna koysak bile, bugünkü yapının devam ettirilmesi bizi ancak bir başka çıkmaz sokağa kadar götürebilecek. Oysa BTM, Türk reel sektörünün en önemli çözüm anahtarıdır.
Bakın İTO Başkanı bunları açıklarken, ABD’den gelen bir başka haber vardı. “ Startuplara yapılan fonlama ABD’li şirketlere yapılan büyük yatırımlarla beraber 2021’in ikinci çeyreğinde 156 milyar dolara ulaşarak rekor kırdı .”
Yani neredeyse bizim ihracatımız kadar bir fonlamanın yeni fikirlere ve girişimlere aktarıldığını görüyoruz. Türkiye’nin tam da buna ihtiyacı var. Sermayesi olan ve belli bir düzeye gelen firmalar yeni girişimlere ortak olmanın yolunu açmalıdır. Patronculuk oynamadan elbette…
Tamamen sahiplenmekten ya da sektör değiştirmekten söz etmiyorum. Tıpkı tasarrufları değerlendirirken sepet yapmak gibi, mevcut işlerini yeni ekonomiye uydurma yolculuğunu sürdürürken, bir de inandıkları bambaşka girişimlere ortaklığı düşünmelidirler.
Bu hem onların yarın iş kolları değişse de firmalarının yaşamasını sağlayacaktır; hem de Türkiye’den çıkacak startupların elini rahatlatacaktır. Şu an reel sektörde kuşak dönüşümünün ağırlıklı olduğu bir süreçteyiz.
Şayet firmaların bakış açısını değiştirip, yeni ekonominin oyununa katılmasını temin etmezsek, yeni kuşaklar sadece günün koşullarına göre şirketlerini biraz daha uygun yönetmeyi başarabilir. Fakat günün sonunda onlar da dünyadaki rakiplerinden geride kalır.
O zaman reel sektörün çıkışını geleneksel sektörlerde faaliyet gösteren firmaların, startuplara yatırımcı olarak katılmasında görmek durumundayız. Eğer bu aşıyı tutturabilirsek hem asırlık firmalara doğru koşarız; hem de bir anda yeni bir buluşla Türkiye ekonomisini hayal bile edemediğimiz yerlere taşıma ihtimalini gündeme getiririz.
Aksi takdirde aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemek, başa gelen yeni kuşakların çabalarına rağmen hayalcilik olur. Yeni ekonomiyle, eski ekonominin aktörlerini aşılayıp yeni bir reel sektör yaratmalıyız.
Yoksa bundan 10 sene sonra dünya uzay ekonomisini konuşurken, biz ithalata dayalı bir üretimle kaç para kazanıp, aslında nasıl kar edemediğimizi tartışırız.