Ülkenin can damarı sektörlerin başında, yıllardır tersi söylense de tarım geliyor. Fakat ne yazık ki biz bir zamanlar kendine yeten 7 ülkeden biriyken, bugün saman bile ithal edecek duruma düştük.
Dış alım bağımlılığı bu derece artan, tohumculuk ile ilgili yasaklar konulan, verilen teşvik tutarı, ÖTV ile fazlasıyla geri alınan, nüfusun da direkt ve dolaylı yoldan yüzde 35’inin geçindiği sektör konusunda, çiftçimizi bırakıp, Sudanlı’yı teşvik edecek hale dahi geldik.
2010 yılında Anuga Fuarı’nda uluslararası bir konferansta geleceğin en kritik, en çok katma değer sağlayacak ve stratejik sektörü olarak sunulan tarımda durumumuz içler acısı... Fakat bir gerçek de var ki bu topraklar, halen çok verimli.
Her ne kadar gerekli toprak bakımı yapılmadığı için, işlenebilir tabakasını her yıl 1 santimetre kaybetse de, rahatça kurtarılabilecek özellikte. Ayrıca örneğin mayınlı arazilerin temizlenmesini müteakip, organik tarım adına son derece büyük olanaklar sunuyor.
Fakat uluslararası firmaların tarlaya kadar indiği, toprak satın aldığı ya da borç içindeki çiftçiye gerek traktör satarak, gerek peşin ödeme yaparak, bedavaya çalıştırdığı bir fotoğrafla karşı karşıyayız.
Almanya’daki çiftçiler kooperatifleri aracılığıyla banka kurarken, bizde Cumhuriyet ile birlikte ihtisası kemikleştirilen, çiftçiyi desteklemesi gereken Ziraat Bankası, mevduat bankacılığına soyunmuş, batık şirketin AVM’sini kredilendiren durumda. Hatta şimdi de farklı iddialar ile gündemde...
CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde kritik bir konuyu gündeme getirdi. Ziraat Bankası’nın New York’taki şubesinin işlemlerinin, geçtiğimiz gün Amerikan Merkez Bankası yetkililerince durdurulup durdurulmadığını ikinci kez sordu.
Oran’ın Babacan’dan yanıtını istediği sorular şunlar: “FED’in internet sitesinde yer alan 25 Haziran 2014 tarihli anlaşma metninde belirtilen, ‘Banka yönetim kurulu ve şube yönetimi anlaşmadan itibaren 60 gün içinde düzenleyici kurumlara şubenin banka gizlilik kanunu ve kara paranın aklanmasının önlenmesi (BSA/AML) gereksinimlerine uyumunun banka tarafından gözetimini güçlendirecek’ yazılı bir plan FED’e sunuldu mu? Plan içeriği özet olarak nedir?”
Yanıtını hep beraber göreceğiz. Ama bu sorular gündeme geliyorsa, bir bilgiye dayanıyordur. Yani aslında yanıtı bilinen soruya Bakan’dan yanıt isteniyordur. Bizim tarımı desteklemesi gereken Ziraat Bankası konsantrasyonunu buralara vere dursun, BDDK, daha önce kuruluş izni verdiği Rabobank’a faaliyet izni verdi.
Hollanda merkezli mevduat bankasının Türkiye’deki hedef kitlesi ne dersiniz? Tarım ve gıda alanında faaliyet gösteren kurumsal firmalar... Bunların tercihi olmayı amaçlıyor. Yani çiftçi değil; kurumsal firmalar... Kendi payına da haklı olabilir.
Fakat bu durum, önümüzdeki süreçte, dağınık olan ve toparlanamayan köylünün elinden topraklarının gittiği, sahipsiz bırakıldığı için ne yapacağını bilemediği ve borçları üzerinden belki de yok pahasına satılan topraklar gerçeğini önümüze koyabilir.
Rusya’nın, batının ambargosuna karşı koz olarak bizim de arasında bulunduğumuz ülkeleri sayarken, burasının tek başına durumu kurtarmayacağının farkına varıp, asıl gelecek adına daha ciddi bir tehlikenin kapıda olduğunu bilerek, bunları tartışmamız gerekiyor.
Yoksa bugün raflarda ithal ürünlerden yakınırken, gelecekte kendi üreticimizi ithal çiftçilerin yanında yevmiye ile çalışanlar olarak görebiliriz. Yani tehlike çok büyük… Son söz iktidara... Ziraat’i rahat bırakın. Hiçbir fizibilitesi olmayan çılgınlıklarınızı finanse edeceğine, tekrar rotasını köylüye, çiftçiye çevirsin.
Elbette Türkiye’nin en kritik kurumlarından biri olan ihtisas bankalarını özelleştirme listesine koyan zihniyet, bu konuyu önemser mi; işte ondan şüpheliyim. Ama belli mi olur? Bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir. Yoksa mı? Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine... George’dan buğday almaya hazır olun.