Büyüklerimiz ‘aslan yattığı yerden belli olur’ deyip gittikleri yerin tuvaletine bakarlar ya, bir ülkede yaşayanların sağlamasını da aynı mantıktan yola çıkarak harcamalarına bakarak anlarsınız.
Elbette devletin resmi rakamlarının hiçbir inandırıcılığı kalmadığını ben de kabul ediyorum. Ama yine de bir eğilimi ölçmesi adına fikir veriyor. O zaman TÜİK’in açıkladığı 2014 yılı hane halkı harcamalarını nasıl okumak lazım?
Sadece bir rakam ya da madde olarak görmezseniz çok şey anlatıyor. Mesela en büyük harcama kaleminin konut ve kirada olmasına bakalım. Oranı toplam harcamalar içinde yüzde 24,8…
Bu ekonomiyi inşaat üzerine oturtup, insanları nasıl borçlandırdığımızın resmidir. Düşünebiliyor musunuz; bir ailenin giderleri içinde en büyük kalemi barınma oluşturuyor. Gıda ve alkolsüz içecek ise yüzde 19,7 ile ikinci sırada…
Konut sahibi olabilenin yine anlaşılacak bir yanı var. Kendi içinde tasarruf yaparak başını bir çatının altına sokup, kira derdinden kurtulmak istiyor olabilir. Fakat bunu gıdasından başlayarak olmazsa olmaz tüketim maddelerinden keserek yapıyor olması dramatik.
Yine bu başlığın anlattığı bir gerçek daha var. İnsanlar kirasına ve borcuna sadık. Yetiyor yetmiyor ama gelirinin önemli bir bölümünü kira da olsa, konut taksiti de olsa borcunu ödemeye ayırıyor.
Gıdaya gelirsek, o zaten dramatik bir durumda. Bugünlerde süre gelen et fiyatları tartışmasından bile yola çıksanız ‘ne ile besleniyor’ sorusunun yanıtı, bu harcamaya rağmen bizi dramatik noktalara götürüyor.
Yine 2014 verilerine baktığımızda üzerinde uzun uzun düşünmemiz gereken iki başlık var. Toplam giderimizin sadece yüzde 4,5’unu sağlık ve eğitime ayırıyoruz. Yani sağlıksız, eğitimsiz beslenmek yerine tıkınan ve sığınacak bir dam arayan insanlar yumağı haline dönüşmüşüz.
Bir ülkede insani gelişmişlik düzeyi olarak kabul edilen tiyatro, sinema, dışarıda yemek yemek gibi aktivitelere kaynak ayıramıyor olmamız ise üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
Hepsini alt alta koyun; tüketim gerçeklerine bakın; ilkçağdaki insanlar kalitesinde ve güdülerinde yaşıyoruz. Üstelik onlar kadar sağlıklı beslenemiyor; onlar kadar sağlam yapılarda barınmıyoruz. Belki ilaveten sağlık ve eğitim harcamamız var; yerlerde sürünse de…
Bir de hesaplar aylık hane başına 2 bin 848 TL harcandığı ortalaması üzerinden yorumlanıyor. Asgari ücretin net bin TL olduğu (aslında gelir vergisi diliminde sınırı aştığı için 30 TL kesintiyle 970 TL ediyor), yine TÜİK’in açıklamalarına göre nüfusun yüzde 22,4’ü yoksulluk sınırının altında yaşadığı, çocuklu ailelerin daha da yoksul olduğu TÜİK tarafından söylenirken 3 çocuk istendiği ülke fotoğrafı içinde bunu konuşuyoruz.
Yine araştırmalara göre en zengin yüzde 20 ile, en fakir yüzde 20 arasındaki farkın 8 kat olduğu, gelir uçurumunun yaşandığı ülkenin ortalamasını konuşuyoruz. Bir ilave daha… Şu en çok gider olan kalem var ya konut ya da kira…
Kira ise zaten borç, konut ise o borç bitene kadar zaten borcu ödeyene ait olmayan ve aksatırsa elinden alınıp, borcu önüne konulacak bir evleşme gerçeğini de unutmamak gerekiyor.
Özet mi? Eğer elimize para geçiyorsa ve onu devlete göre harcıyorsak, barınma ve tıkınma ile geçinip gidiyor; televizyonu açıp kültürel faaliyetlerimizi yarışma programlarından, eğitimimizi de dizilerden ediniyoruz. Daha ne olsun? Bence geçmiş olsun.
Çetin Ünsalan