Türkiye’nin en önemli sektörlerinden biri tartışmasız turizm. Hem yerli katkı oranı, hem cari açık finansmanına katkısı, hem istihdam boyutuyla en stratejik başlıklarımızdan birini oluşturuyor.
Ne yazık ki yıllarca turizm çok ihmal edildi. Yanlış okumadınız ihmal edildi. Meseleye salt otelciler çerçevesinde bakan, sene sonunda ‘kaç para geldi’ diye başını çeviren, sonra bütçe yaparken en güdük payın aktarıldığı alanlardan biri olan turizm halen büyük bir sahipsizlik yaşıyor.
Şimdi Rusya’dan uçuşların 22 Haziran itibariyle başlayacağının duyurulması, Almanya’nın olumlu sayılabilecek yaklaşımları eklenince manşetlerdeki yerini tekrar aldı.
Fakat ne yazık ki stratejik bir sektörden çok yine ‘kaç para gelecek’ duygusu içinde vizyonsuz bir bakış açısıyla değerlendiriliyor ve Ankara’ya ‘iyi şeyler olacak’ teması içinde yağcılık yapma aracı olarak kullanılıyor.
Oysa bu yıl turizmden alma değil; verme zamanı… Tarımdan ev tekstiline kadar birçok sektörü harekete geçiren özelliğiyle turizme bu sene destek vermeliyiz. Elbette destekten yağma ve tahsisi kast etmiyorum.
Çünkü ülkede turizm teşvikleri de bu çerçevede algılanıyor. Aksine turizmi sokakta yaşanan bir başlık olarak nitelendirip esnafından çiftçisine, acentesinden otelcisine kadar tüm katmanlarını içine katarak bir destek paketi oluşturmalıyız.
Zaten sezonun yazdan ibaret görülmesi yeterince sakat bir bakış açısını bizlere bir kez daha gösteriyor. Ama önceliğimiz büyük zarar içinde olan turizm sektörünü gelecek seneye taşıyacak yöntemlere kafa yormak olmalı.
Mesela yerli turistten medet umuluyor ama yerli turistin sektörü ayakta tutacak kaynağı da, mecali de yok. Ayrıca yerli turist diye nitelendirilenlerin istatistik oyunlarıyla çoğaltıldığı da cabası.
Memleketine gidenleri bile turist saymaktan vazgeçip, istatistiklerimizi gerçekçi bir biçimde sadeleştirmeliyiz. Bilhassa butik otellerde yerli turiste ulaşılabilecek imkânlar sunmalıyız. Hatta belki de yarısı sizden, yarısı bizden diyerek devlet teşviklerini tartışmalıyız.
Bunun sıkışan tedarikçi sektörler açısından da, dolaylı olarak istihdam bakımından da olumlu etkileri olacaktır. Dış turiste gelince, Ruslar önemli ama işi kurtarması mümkün değil.
Mutlaka ek paketleri konuşmalıyız. Mesela bir an önce Yunanistan ile iletişime geçip, KKTC, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve Türkiye hattında bir destinasyon oluşturmalıyız.
Kimse Kıbrıs meselesini bahane etmesin. Çünkü hayatın gerçeği içinde bu işin nasıl devre dışı bırakıldığını biliyoruz. Dünyadan gelecek turistin, her dört nokta adına hayati önem taşıdığını bilerek, tam kapasite ağırlanan misafirlerin değil, birkaç gün her yerde kalabilecek turistler oluşturmalıyız. Yani rakip değil ortak olmalıyız.
Ayrıca sektörün sigorta primlerini silmeli, vergilerini de sıfırlamalıyız. Diyeceksiniz ki diğer sektörlerin günahı ne? Haklısınız ama yıllardır doğru düzgün yapısal sorunları halledilmeden turizmin Türkiye’yi sırtında taşıdığını düşünürseniz bunu hak ediyor.
Peki aksi olursa ne olur? Sadece esnafından acentesine, otelcisinden taksicisine turizm sektörünü kaybetmeyiz. Buraya tedarik sağlayan tarım başta olmak üzere diğer sektörlere de darbe vururuz.
Bir kere, sadece bir kere kısa günün kârı mantığından kurtulup turizme bu pencereden bakmanızı öneririm. Doğru yapılanmayla pişman olmayacağımızı göreceğiz. Yoksa sektör bu durumuyla önümüzdeki seneyi göremez.