Memleket Ahvali

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Memlekette cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili büyük tartışma yaşanmaktadır. Adaylar, adaylar üzerinden yapılan polemikler, birinin ülkeyi bitirip kendini pazarlaması, diğerinin centilmenliğe daveti, bir diğerinin hem aday olup, hem taraf açıklaması ekranlardadır.

Öte tarafta doğru adayın kim olacağı tartışılır. Vatandaşa ‘memlekete sahip çık’diye haykırılır. Sokaktaki adam, sesin geldiği yere kafasını çevirir. Gözünün önünde flu bir görüntü, “aybaşı geldi, kirayı ödeyebilecek miyim” der.

Görüntüdeki adamlar bunu duymaz. Kendi bildiklerini okumaya devam ederler. Onun da bu konuya duyarlılık göstermesini isterler. Kendi çevrelerinde konuştukları, başka konulara o kadar kulaklarını tıkamıştır ve kendi söylediklerine o kadar odaklanmışlardır ki, ikinci cümleyi de duymazlar: “Haciz kapıya dayandı.”

Ülkenin yanıbaşında terör yükselir. İnsanlar ölür. Ülke teröre destekle suçlanır. Öbür tarafta birileri ülkeyi bölmeye yeltenir. Her türlü değerle oynamaya başlarlar. Yine sesler yükselir:

“Vatandaş uyuma memleket elden gidiyor.” Oysa sokaktaki adam sadece bakıyordur. Aklından geçen ise şudur: “Gelecek ay fabrika kapanıyor; oğlan da işsiz… Ne yapacağız?”

Memlekette yolsuzluk iddiaları, terör finansmanı iddiaları alır başını yürür. Mahkemelerde yer yerinden oynar. Birileri konunun üzerini kapatır, ülkenin bakanı kara para listesinde koyu griden, griye geçildiğinin müjdesini verir. Ne müjde duyulur; ne de yolsuzluk iddiaları…

Çünkü sokaktaki adamın aklından geçen şudur: “Hasta annemin ilaçlarını da alamadım. Kadın iyice kötüledi. Kredi kartından mı çeksem acaba? O da limit aşımından bloke. Borcu da ödeyemiyoruz.”

Bağıran adamlar bir şeyler söyler, kimi büyüyen Türkiye’den, kimi batan ülkeden söz eder. Sokaktaki adam “krediyle aldığım ev elden gitti. Borç da bana kaldı. Ne olacak şimdi” der.

Sonra sandık gelir ortaya. Bütün bu gürültü içinde oy pusulasını koyarlar önüne. Aklında yine binbir düşünce basar bir tanesine ve dönüp gider icranın kapıda beklediği evine…

Seçim sonuçları açıklanır. Birileri kendilerinin desteklendiğini zanneder, diğerleri halkın onu anlamadığını düşünür. Oysa ortada ne destek vardır; ne de anlaşılmamış olma gerçeği.

Tek bir gerçek vardır: İlk soru sorulmamıştır. Kendi koltuk sevdalarının peşine düşenler, bir şey anlatmak yerine gürültü yaparken sokaktaki adama en can alıcı ilk soruyu sormamıştır: Ne düşünüyorsun? Ne derdin var? Neden beni dinlemiyorsun?

Onlar konuşmuştur, onlar inanmıştır, onlar sonuçları tartışmıştır. Ama sokaktaki adama yine kimse bir şey sormamıştır. Bu oyun böyle sürer gider.

Ta ki Atatürk gibi, biri gerçekten samimiyetle elini milletin omuzuna koyup, mesela 1924 Erzurum depreminde evi yıkılmış bir amcaya sorduğu o soruyu hatırlayana kadar: “Ne istersin devletinden?”

Ne olmuştu adamın yanıtı? “Bir şey istemiyoruz Paşam. Biz yedi düvelle harp etmişiz. Koca memleketi yeniden kurmuşuz. O bize yetiyor.” Yani işin özü şu: Doğru soruyu sormazsan, doğru cevabı alamazsın.İşte memleketin ahvali bu.

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster