Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Barzani’ye karşı kararlı bir tavır alması AKP içinde deprem etkisi yarattı. Ekonomik ve siyasi mülahazalarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Barzani karşısında harekete geçemeyeceğini düşünenler şiddetle yanıldı. AKP içindeki bu tartışmanın ciddi bir boyut kazandığını kolaylıkla görüyoruz. Televizyona çıkan Kürt kökenli AKP milletvekilleri, parti disiplinini gözeterek başlangıçta dengeli açıklamalar yapsalar da tartışma kızışınca ağızlarındaki baklalar birer birer çıkıyor. Bazen de birbirleri ile sert tartışmalar yapıyorlar. Her hal ve şartta Parti’nin milli politikaları konusunda yaygın bir kafa karışıklığı olduğu anlaşılıyor.
DEVLET POLİTİKALARINA DİRENÇ
Çok açık görülüyor... AKP’de, farkında olmasa bile devlet politikalarına direnen önemli bir kesim göze çarpıyor. Başbakan Yıldırım holding basınına dengeli ve temkinli demeçler verirken, aynı gün birkaç saat sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan adeta kükredi! Başbakan Yıldırım, “Merak etmeyin; halkımız müsterih olsun, savaşa girmiyoruz!” mealinde konuşurken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir gece ansızın gelebilirim!” diyerek devletin kararlılığını gösterdi.
NİÇİN ÇATLAK SESLER ÇIKIYOR?
Bakanlar Kurulu toplantısına katılan, devletin nefes alışını bile muhtemelen gören Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin ekonomik yaptırımlara karşı çıkmasını ciddiye almalıyız. “Bakanlar Kurulu’nda iki ayrı görüş mü var?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “İki ayrı değil, çok daha fazla görüş vardır. Herkesin farklı bir yaklaşımı var. Benim işim ticaret! Ben Ekonomi Bakanıyım... (Hürriyet, 27 Eylül 2017)”
Sayın Bakan’a soralım! ABD’nin müdahalesinden önce Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ülke hangisiydi? Acaba, küçük bir bölüme değil de, Irak’ın tamamına yönelik ekonomik faaliyetler içinde olsaydık, daha iyi sonuçlar almaz mıydık? Irak’ın tamamını ekonomik olarak hedef alsaydık, belki de bugünkünden çok daha fazla sayıda şirket kendisine hayat alanı bulabilirdi. Devletin Irak’tan elde ettiği gelirler iki misli artabilirdi. Bu bölgede yatırım yapan bin 300 şirketin ekonomik çıkarları mı, yoksa Türkiye’nin stratejik ve jeopolitik menfaatleri mi önemlidir? Her devlet bir beka tehlikesi görürse, ekonomik mülahazaları bir çırpıda silip atar. Devlet olmanın gereği budur. Devletin bakanları da öncelikle ülkenin birlik ve bütünlüğünü sağlamakla yükümlüdür. Kaldı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, devlet için bekanın ekonomiden değerli olduğunu her vesile ile gündeme getirmektedir.
AKP aşağı doğru inişe geçmişken ve iktidardan düşme tehlikesini ensesinde hissederken, PKK ile müzakereyi bırakıp mücadeleye başlayınca yeniden çıkışa geçti ve 1 Kasım seçimlerini kazandı. Bağımsız Kürdistan referandumundan sonra Parti içindeki çeşitli siyasi kesimler açık bir mücadeleye başladı. Büyük bir ihtimalle Kuzey Irak’taki ekonomik faaliyetlerden palazlanan baskı grupları oluştu. Bunların siyaset üzerinde, AKP’yi de içine alan çeşitli yansımaları olabilir. Ekonomi ile siyaset iç içe iki kavramdır. Birini diğerinden ayıramazsınız.
OY KAYGISI VAR MI?
AKP içindeki Atlantikçi kanat, “Ne yapıyoruz? Kürt oylarını kaybediyoruz!” şeklinde yaygın bir propaganda yapıyor olabilir. Belki de bu söylemler AKP içinde çalkantılara sebep oluyor. Kaldı ki AKP’de sütre gerisine çekilen Batı yanlısı güçlü bir damar olduğunu da biliyoruz. Bu girişimler AKP karar merkezlerinde tereddütlere yol açabilir. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın altını kalın kalemle çizdiği konularda bile AKP’li yetkililer basın yayın organlarında farklı telden çalıyor...
Dünyanın her yerinde ulusal birlik ve bütünlük konusunda güven veren siyasi oluşumlar iktidara gelir. Bölücülüğe prim tanıyan siyasi oluşumlar asla iktidar olamaz! Güneydoğu’da yaşayan halkımız da barış ve huzur istiyor. Bunca deneyimden sonra hiç kimse maceraya girmek istemez. Kaldı ki Amerikan tank namlularının Türkiye’ye döndüğü bir dönemde, ABD’nin yasalar çıkararak PKK’yı silah, cephane ve teçhizata boğduğu bir dönemde toprak bütünlüğü Türk milleti için en önemli ve öncelikli konudur.
Vatan Savaşı’nda tereddüt gösterenlerin hızla inişe geçeceği bir döneme girdik!
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr