Tek sektör üzerinden Türkiye’yi büyütme hayali ne yazık ki ülke ekonomisini büyük bir açmazın içine soktu. O kadar büyük bir açmazdan bahsediyoruz ki, yurtdışı borçluluk oranı, diğer sektörlerin iki katı olan bir yapı, şimdi durduğu yerde süreci zehirliyor.
Bu zehirlenme alt tedarikçilerinden bankacılık sektörüne kadar her alanı etkiliyor. Bundan daha kötüsü ne biliyor musunuz? Ülkede ekonomiyi idare edenlerin, halen megaydı, çılgındı diye tanımlayarak, içinde bulunduğumuz açmazı biraz daha derinleştirecek yapılarla, çözümü aynı yerde araması.
Kanal İstanbul bunun en güzel örneği... Tekrar inşaat sektörü odaklı bir istihdam ve büyüme yakalama hevesi, bir yanda stokta birikmiş büyük bir yapı bloğuyla önümüze maliyet olarak koyarken, bunların etkisiyle diğer kağıtların devrilme riski, yeni teşvik baskılarını da beraberinde getiriyor.
Çok net bir görüntü var ki, konut sektöründe satışlar tepe taklak aşağı yönlü seyrederken, bir yandan da artan yeni inşaat maliyetleri ve kronikleşen finansman sıkıntısı, sorunu büyüterek önümüze koyuyor.
Nitekim bu durum Türkiye Müteahhitler Birliği’nin 2021 ilk çeyrek raporunda da tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi. İnşaat sektöründe ciddi finansal ve operasyonel sorunlar yaşandığının altı net bir biçimde çizilirken, akla hayale gelmeyecek teşvik talepleri yeniden önümüze geldi.
Öncelikle raporda inşaat maliyetlerinin konut fiyatlarını da yükselttiğine dikkat çekiliyor. Etkisi olabilir mi? Küçük çaplı, dolaylı yoldan bir baskı oluşturabilir. Ama ortada büyük bir çelişki var.
Halihazırda yürüyen inşaatlarda ya da başlayacak olanlarda bu maliyet baskısı etkili olabilir. Ama sorarım size, bitmiş ürünün üretim maliyeti artar mı? İşletme maliyetlerinde farklılıklar olabilir. Ama bitmiş ürün, maliyetlenmiş, hatta fiyatlanmıştır. Yani artık üretimden kaynaklanan bir maliyet artışı söz konusu olamaz.
Bu nedenle insanın aklıyla alay edercesine bunu önümüze koymanın hiçbir mantığı yok. Yanlış projelere yatırım yapmış olmak, ihtiyaç orta gelir grubundayken lüks konutlar inşa etmek, bugün konut alma ihtiyacı duyan insanların da, bunu finanse etmek durumunda olan bankaların da sorunu değil.
Fakat raporda çözüm diye yine aynı şey sunuluyor. Konut için kredi kampanyaları talep edilirken, yıl bazın yüzde 23’lere varan satış düşüşlerinin de altı çiziliyor. Öyleyse talebi düşen bir ürünün fiyatının da düşmesi gerekmez mi?
Hayır... Hem düşürmüyorlar; hem de kredi faiz desteği isteyerek, şişmiş bir rayiç bedelden banka kredisi yoluyla ve büyük bir açgözlülükle bu fazla konutların satılmasını talep ediyorlar.
Bu ülkenin tek sektörü inşaat mı? İnşaat ancak büyüyen, üreten bir ekonominin ihtiyaçlarından doğan talebi karşılamak için hareketlenir. Siz salt inşaat yapıp, sonra da ülke ekonomisinin büyümesini beklerseniz, hele ki bunu da yurtdışı kaynaklı borç parayla yaparsanız, hem döviz bazında maliyetiniz yükselmeye devam eder; hem bankacılık sektörünü riske atarsınız; hem de elinizdeki konutlar satılmadığı için zincirleme bir finans krizi yaratırsınız.
Bir uyuşturucu bağımlısı gibi halen aynı destekleri beklemek, bunları da kamu bankaları üzerinden faiz yollu finanse etmeyi adres göstererek yapmak, artık biraz ayıp oluyor. İnsanın yüzü kızarır.
Milyarlarca doları toprağa gömenlerin, reel sektörün finansman diye inim inim inlediği şu noktada yeni destek talep etmek yerine, kullandıkları paranın hesabını vermesi gerekiyor. Ama diyebilirsiniz ki çok sıkıştık.
Var mısınız, maliyetine satmaya? Çünkü normal bir ekonomide sıkışan firma nakit ihtiyacı için bunu yapar. Siz niye memleketin üzerine, yükseltilmiş değerler üzerinden faiz yükü olmaya soyunuyorsunuz? Bu reel sektörün başka başlığı yok mu?