Ülkenin 15 Temmuz günü yaşadıklarının ardından bir çözüm önerisiyle ortaya çıkmıştım. Her ne kadar ben bir çalıştay önersem de, yurtdışı atakta mevcut girişimlerin de, ortak ve tek bir ses adına ‘Türkiye ile çalışmaya devam edebilirsiniz’ mesajı ve hamlesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Gerek kamu, gerekse de özel sektör eliyle, Türk reel sektörünün ikinci bir darbe yememesi adına bu son derece olumlu bir adım. Emeği geçenleri tebrik ederim. Ardından kritik bir buluşma yaşıyoruz. St. Petersburg’daki Putin- Erdoğan görüşmesi önemli.
Bunun da güncel kaygıların ötesine geçip, geleceğe ilişkin bir işbirliğinin kapısını açması, ama biat ederek değil, eşit koşullarda bir ortaklık yapısıyla oluşması, ülkemizin çıkarına olacaktır. Şüphesiz içteki birlik görüntüsü de, dünyaya hoş bir mesaj vermektedir.
Atılan adımlar, ortaya konulan söylem son derece önemli; fakat ben yine de memleketimin çıkarları doğrultusunda ‘kral çıplak’ diyeceğim. İçte ortaya konulan, insanın ruhunu okşayan ve özlem duyduğumuz bu görüntü, üslup ile bezenmez ve eylem ile taçlandırılmazsa çabuk söner. O yüzden bu fırsatı kaçırmamak lazım.
Rusya meselesine gelince… Kesinlikle kritik bir toplantı ve günübirlik beklentilerin ötesinde bir adım niteliğinde. Eğer bu konuya sadece ‘sorunlarımızı giderelim’ diye bakarsak, eylemlerimizle samimiyetimizi ortaya koymazsak, gelecek adına büyük bir sorunumuz oluşur.
Suriye meselesi kritik önemde ve burada ciddi bir çıkar çatışması var. Mevcut tavırla iki kutup birden mutlu olmayacak. Türkiye, Atatürk’ü zikrederek değil, anlayarak bir politika geliştirmeli.
Bir diğer önemli konu Avrupa Birliği ile gerilen ilişkilerimiz. Çocuklar gibi ‘ben küstüm’ oynamayı bırakıp, AB’nin halen en büyük müşterimiz olduğunu unutmadan ve AB’nin de Almanya demek olduğunu hatırlayarak, sadece hak arayalım.
Şu köprü atma huyundan vazgeçmeliyiz. Çünkü hiç ummadığınız anda Almanya ve Rusya, AB’yi devre dışı bırakıp, karşımıza stratejik ortak olarak çıkabilir. Buna hiç şaşırmam. Yani biraz daha nefes alarak konuşmakta, söylemden öteye eylemle samimiyet sergilemekte fayda var. İç siyasetteki hamleler, dış politikada geri teper.
Gelelim, Türk reel sektörünün ‘buradayız’ mesajına. Daha önce de söylediğim gibi çok önemsiyorum; ama bunda da lafla peynir gemisi yürümez kuralı geçerli. Türkiye’nin hızla envanter çalışmalarına başlaması, tarımdan ara malına, teknolojiden makineye hangi ürünleri içten tedarik edeceğini belirlemesi ve üretim ekonomisine böyle geçmesi gerekir.
Atılacak yeni adımda mutlak ve mutlak bunun hayata geçirilmesi, bir yandan üretim denilirken, öte yanda kumar ekonomisini kurtaracak yaklaşımlara dönüp, reel sektörü bir kez daha feda etmekten imtina edilmesi gerekir. Çünkü bu sefer bedeli çok ağır.
Bakın Türkiye’nin ikinci 500 sanayi kuruluşu açıklandı. Yani ağırlıklı olarak KOBİ’leri. Ne yazık ki ilk 500’deki sorun, orada da karşımıza çıktı. İkinci 500 de kârının yüzde 51,1’ini finansman giderlerine kaptırdı. Buradan gerçek büyüme ve istihdam çıkmaz. Önümüzdeki günlerde bu konuları yine ayrıntılı olarak açmaya devam edeceğim.
Ama bugün işin özü Ziya Paşa’nın şu beyitinde gizlidir:
“Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”
Çetin Ünsalan