Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Berlin’de Alman Bakanlar’la bir araya geldi. İki ülke ticaretinin geliştirilmesi gerektiğinden bahsetti. Hatta bir dönüm noktasından söz etti ve önümüzdeki süreçte ikili ticaretimizi yüzde 50 arttırıp 60 milyar dolara ulaştırma hedefini paylaştı.
Şimdi tüm bunlar güzel ve olumlu gelişmeler. Bence de ülkeler arasındaki siyaseti, ekonomik ilişkilerinin düzeyi belirler. Türkiye’nin de çıkarları en büyük müşterisi olan Avrupa başta olmak üzere, Rusya’dan Çin’e, Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar her alanda iyi ilişkiler kurmak ve tutarlı olmaktan geçiyor.
Buraya kadar hiçbir problem yok. Dondurulup, bir uykudan uyandırılmış olarak bu sözleri duysak, Bakan Zeybekçi’yi ayakta alkışlardık. Yine de doğrusunun bu yaklaşım olduğunu, dış ticaret dengesi kurulmuş, onurlu bir ilişkinin esas alınması gerektiğini düşünüyorum.
Fakat ne yazık ki gözlerimizi bugün açmadık. İki gün öncesine kadar küfürleştiğiniz, en ağır hakaret sayılabilecek Nazilik ile suçladığınız, hatta ilişkileri koparmaktan bahsettiğiniz ülkenin topraklarındaki bu görüntü ve söylem ne? Hatırlarsanız, o günlerde bir yazı kaleme almış ve ‘biz hangisiyiz’ diye sormuştum.
İşte Türkiye’nin bence son dönemdeki en büyük sorunu bu. Bir şark kurnazı görüntüsü vererek, günübirlik yaşayan, yaşanmışlıkları yok sayıp, yeniden beyaz sayfa açan, ama bunu sürekli yaptığından da inandırıcılığı kalmayan bir fotoğraf veriyoruz.
Şimdi bazıları diyecek ki, o seçim dönemiydi ve popülizm yaptık; sizlere de tiyatro oynadık. Bunu kabul edecek babayiğit var mı bilemiyorum ama bunun normal olmadığı açık. Ayrıca son derece çirkin ve küçük düşürücü bir tavır.
Peki Almanya aynısını yaparsa ne olacak? Eylül ayında Almanya’da seçim var. Oradaki bakanlar buraya gelip, mesela Akdeniz illerinde yaşayan vatandaşlarına yönelik propaganda yapma arzusuna girişirse ne yapacağız?
Biz izin vermesek, durumun müsait olmadığını söylesek, ama buna rağmen kapıya dayansalar ve mutlaka konuşma yapacaklarını belirtseler ne derdik? S
onra emniyet güçleri izinsiz bu toplantının yapılamayacağı konusunda bakanları uyarsa ve yasanın gerektirdiği ölçüde muamele yapsa tavrımız ne olurdu?
Yine örneğin bu toplantılarda Türkiye aleyhine konuşmalar yapılsa, ülkemize doğru ya da yanlış iftiralar atılsa, şer odaklarıyla birlikte çalışarak dünyayı karıştırdığı iddia edilirse kabul edecek miyiz?
Burada da hedefleri Almanya’da yükselen aşırı oyları etkilemek ve Türkiye düşmanlığı üzerinden prim yapmak olsa, bakış açınız ne olurdu?
Bizim tavrımız ne olurdu bilmiyorum ama eylüldeki seçimin ardından bunu yapan hükümetin Bakan’ı gelip de iş yapmaktan bahsetmezdi, ona eminim. Bakın hangisinin doğru olduğu politik tercihtir. O ayrıca tartışılabilir. Fakat o gün sorduğum soruyu bugünkü fotoğraf ışığında tekrar soruyorum: Biz hangisiyiz?
Çetin Ünsalan