Balmumcu’daki Polat Rönesans otelinin lobisinde beklerken kalbim kıpır kıpır atıyordu… Genel Başkan Doğu Perinçek ile buluşacak ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile 1 Kasım seçimlerini konuşacaktık. Sayın Perinçek basına yakalanmamak için garajdaki asansörden doğrudan Sayın Kılıçdaroğlu’nun odasının bulunduğu kata çıkmıştı… Koordinasyon sağlandıktan sonra ben de bir güvenlik görevlisinin refakatinde asansöre binerek yukarı çıktım…
İSTANBUL’DA NE KONUŞULDU?
Odaya girdiğimde Sayın Perinçek beni Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Sayın Murat Karayalçın ile tanıştırdı… Sadece Sayın Kılıçdaroğlu’nun yanında boş bir yer vardı; ben de oraya oturdum. Sayın Perinçek, büyük bir coşkuyla ve inanmış bir insanın özgüveni ile CHP-VP ittifakının nasıl bir büyük bir sinerji yaratabileceğini heyecan içinde anlatıyordu…
Kemal Bey son kerte sakin bir şekilde dinliyordu. Yüzünde yabancıların “poker face” diye tabir ettikleri “renk vermeyen” bir ifade vardı… İlk mesajını son derece usta bir şekilde verdi: “Refah (Saadet kastediliyor. S.P.) bize geldi! ‘Milletvekili adaylarını belirlediğimizi’ söyledim. Anlaşma olmadı!”
Sayın Perinçek’in tamamlayıcı sözlerinden sonra Kemal Bey, “Kendisinin Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ı görevlendireceğini, VP de bir yetkilisine görev verirse, ayrıntıların Ankara’daki toplantılarda ele alınabileceğini” ifade etti.
ANKARA’DA NE OLDU?
VP İstanbul’daki görüşmeyi değerlendirmek için Başkanlık Divanı’nı topladı… CHP ile görüşmelerin kurumsal bir boyut kazanması için görüşmenin üç kişilik bir heyetle yapılması kararlaştırıldı. Bu teklif CHP tarafından kabul edildi…
Genel Sekreter Serhan Bolluk, Genel Başkan Yardımcısı Hasan Korkmazcan ve bendenizden oluşan heyet ile yola çıktık. Kısa bir yolculuktan sonra CHP Genel Merkezi’ne geldik…
CHP GENEL MERKEZİ ALAMUT KALESİ GİBİ…
CHP kalesinin surlarını aşmak hiç de kolay olmadı! Güvenlik görevlileri ahiret soruları soruyorlardı. Neyse ki art arda telefon görüşmelerinden sonra kapılar açıldı… Ancak daha birinci engeli geçmiştik! Asansör kart okumadan çalışmadığından bir görevli imdadımıza yetişti… Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı iken ikili görüşmeler için ABD’ye bir ziyarette bulunmuştum. İnanın CIA ana binasına bile daha kolay girmiştik!
Aklımdan şunlar geçti… Bir kitle partisi nasıl olur da halkla arasına böylesine güçlü engeller koyar… Halkın doğrudan hesap sorabildiği tek organ olan siyasi partilerin kapılarını ardına kadar açması gerekmez mi? Vatandaş devlet kurumunda tepki koydu mu tutuklanır! İçini dökeceği temsilcileri de kendini saklarsa, ne yapsın, çıldırsın mı?
Asansörden indik ama çilemiz bitmedi! Kocaman ve uzun bir koridorda yapayalnızdık! Duvarlar sanki endişe ve kasvet yayıyordu… Yabancı bir ülkede sorguya çekilecekmişim gibi garip bir hisse kapıldım… Oda kapılarını aça aça joker hakkımızı kullanarak sağ tarafa doğru ilerlemeye başladık…
Birden gözüme bir kapı etiketi ilişti! İri puntolarla “Bülent Tezcan” ismini gördüm… Tıpkı Arşimet gibi, “eureka, eureka (buldum)” diye bağıracaktım! Odadan içeri girdik… İki hanımefendi ile karşılaştık… İki isim de bizde şok etkisi yaptı! Daha yolculuk başlamadan tekerlekler mi sökülüyordu?
Şenal Hanım Kobani’ye destek için Sezgin Tanrıkulu’nun kuyruğa takılarak Suruç’ta arz-ı endam eden vekiller arasındaydı… Ayrıca, Gürsel Tekin ile Diyarbakır çıkarmasına katılmıştı… Orada, ölen PYD teröristlerinin Türkiye’ye girmesi için kıyasıya bir kavga vermişlerdi!
NİHAYET ODAYA GİREBİLDİK
Genel Başkan Yardımcısı Seyhan Erdoğdu ve Milletvekili Şenal Sarıhan ile sohbete başladık… Tepkilerini ölçmek için kasıtlı olarak, “İstanbul’daki görüşmeye katıldığımı, çok umutlu olduğumu ve inşallah iyi bir sonuç çıkacağını” söyledim. Ve hemen vücut dillerini okumaya çalıştım… Kaskatı oldular! Suratlar asıldı ve müthiş bir gerginlik oldu… Oda iyice ısındı! Allah’tan kimse sigara içmedi! Maazallah, kibrit çakılsaydı, birileri havaya uçabilirdi…
Ve sonunda şeref konuğumuz, pardon ev sahibimiz Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan Beyefendi teşrif ettiler… Genel Sekreter Serhan Bolluk VP’nin pozisyonunu açık ve net bir şekilde anlattı. Bendeniz de kısaca şunu söyledim: “Burada dost meclisindeyiz. Açık konuşacağım… Üzerinizde Cemaat (FETÖ) ve HDP (PKK) gölgesi var! VP ile bir araya gelirseniz, üstünüzden bu gölgeler kalkar! Ayrıca, VP bir kuvvet çarpanı olarak CHP’ye güç katar…”
CHP HEYETİ, DAHA DOĞRUSU SAYIN TEZCAN NE DEDİ?
Sayın Tezcan sözlerini dikkatle seçerek sözlerine başladı: “Süreç fayda da zarar da getirebilir! Solda birliği, demokrasi güçlerinin birliğini hedeflemeliyiz… Daha geniş bir alanda işbirliği olanaklarını düşünmeliyiz. Eskiden İşçi Partisi Kürt sorununa nasıl bakardı! Bakın 3-4 senedir çatışmalar kesilmişti… HDP’yi de kendi koşulları içinde düşünmeliyiz. Kurucu parti olarak toplumsal uzlaşma peşindeyiz! Biz Cemaati değil, hukuku savunuyoruz…”
Sayın Erdoğdu da “Bakırköy’de Barış mitingine katılan vekillerin Apo posteri açılınca, alanı terk ettiğini!” söyledi. Şenal Hanımefendi değme zabıt kâtiplerine taş çıkartırcasına, kafasını kaldırmadan sürekli not alıyordu… Hiç konuşmadı! Sayın Tezcan, “VP ile işbirliği konusunu CHP’nin yetkili organlarında ele alacaklarını” bildirdi.
BU SÖZLER NE ANLAMA GELİYOR
CHP’nin birinci ve ikinci görüşmedeki ilk sözleri, “Biz zaten milletvekili adaylarını belirledik! 55 ilde de ön seçim yaptık!” oldu… Kamuoyu ve seçmen baskısı nedeniyle başlangıçta kestirip atamadılar… VP’nin milli damarının karşısına HDP’yi koydular… Yani yeni CHP, “Biz bildiğimiz yolda devam edeceğiz!” dedi.
Odadan çıktığımızda duvarları yeniden dikkatle incelemeye başladım… Göz kamaştıran bir tarihe sahip olan Parti’nin binasına girdiğimde, müzeye benzer bir görüntü ile karşılaşacağımı sanıyordum. Oysa ki bina büyük bir şirketin merkezine benziyordu! Ruhsuz, soğuk ve donuk bir havası vardı… Misafir umduğunu değil, bulduğunu yermiş; bütün hayallerim yıkıldı…
Kale çıkışında dev gibi çelik sürgülerin gıcırtısı motor gürültüsünü bastırırken, bu işin bittiğini anlamıştım… HDP’cilik oynayarak mı fırtına yaratacaktık! Bu zihniyetle milli bir rüzgâr estirilebilir miydi? Görünmez bir el CHP’nin fren balatalarına mı basıyordu?
İki parti arasında doku uyuşmazlığı vardı… Genetik kodlarımız farklıydı! Bu aşı zaten tutmazdı… Tarihin yaratıcılığının insanların yaptıkları planların çok üstünde olduğuna inanıyordum. Her işte bir hayır vardı! VP tepeden tırnağa bu topraklara yürekten bağlı yüzde yüz milli bir partiydi… Yeni CHP’nin ne olduğunu ya da ne olmadığını hiç ama hiç kimse bilmiyordu…
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr