Marmara Denizi'nde OHAL ve İSKİ

Metin Akgerman Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Gerçekten İstanbul’un su arıtma tesisleri kapatıldı mı? Böyle bir şey olabilir mi?

Geçende Sn. Cemal Saydam ile yapılan bir söyleşiyi “Veryansın TV” kanalında izleme fırsatı buldum. Hafızam beni yanıltmıyor ise yıllar önce, Sn. Saydam’ın bir makalesini “Bilim ve Teknik” dergisinde okumuştum. En az 20 sene önce olması lazım. Kuzey Afrika’dan havalanan çöl kumlarının Karadeniz’de yağmura dönüşümü durumunda oluşan planktonlar ile Karadeniz’in balık veriminin artmasından, bulutların havadan tohumlanması ve belirli bölgelere yağmur yağdırılmasından bahsediliyordu.. Daha sonraki yıllarda bu kıtaları aşan çöl kumlarının sebze, meyve üretiminde, yağmur ormanlarında ve genel olarak ekosistemde ne derece büyük etkiler yarattığı ile ilgili başka makaleler de okumuştum.

Sn. Cemal Saydam Okyanus Bilim üzerine uzman bir isim ve Marmara Denizi ve Haliç’te yapılan çeşitli projelerde görev almış biri. Röportajın konusu, son dönemde Marmara’ya musallat olmuş salya konusu idi fakat bir yerde İstanbul’daki bazı atiksu arıtma tesislerinin çalıştırılmadığından bahsetti. Elektrik tüketimlerinin ve kimyasal alım faturalarının bu arıtma işleminin düzgün yapılmadığını gösterdiği ve muhtemelen pis suyun nitelikli arıtma yapılmadan denize basıldığından bahsetti.

İstanbul bölgesinde on beş milyonu aşkın insan yaşıyor. Covid19 döneminde biyolojik bir zehir olan anti bakteriyel ürünlerin tüketiminde ( biyosidal ürünler) patlama yaşandı. Zaten bunca insanın hem kanalizasyon atıkları, hem sanayi atıkları büyük oranda Marmara’ya boşalıyordu, üzerine bir de bu biyolojik zehirler eklendi.

Denizde yaşayan canlıları yok etmek isterseniz atom bombası işe yaramaz… Bunun için denizi her şekilde kirletmek, güneş ışığı almasını engellemeniz gerekir. Bunu başardığınızda da denizdeki tüm hayat son bulur ve denizden artık hidrojen sülfür kokusu gelmeye başlar. Zehirli olan bu gazın yaydığı çürük yumurta kokusunu buram buram, denize km lerce mesafeden solumaya başlarsınız. Anlaşılan musilaj olayından sonraki aşama artık bu aşama. Bu seviyeye geldiğimizde zaten İstanbul’da ne turistten bahsedebiliriz ne hayat kalitesinden bahsedebiliriz… Kaçacak yeri olan kaçar, kaçamayanda kokulu şehirde yaşar.

ARITMA TESİSLERİ KAPATILDI MI?

Arıtma tesislerinin kapatılmasının ne tür bir gerekçesi olabilir? Bu tesisler hem büyük oranda enerji tüketirler hem de çeşitli kimyasal malzeme, filtre yedek parçaları vs. gibi masraflar oluştururlar. Elbette ilgili işletme olan İSKİ’nin bütçe sorunu var ise ve bu tesisler arıtma yapmadan gelen suyu pompalama şeklinde çalıştırılabilirler ve gerekli denetimler, kontrol mekanizmaları yok ise pek kimse de ne olduğunu anlayamaz.

NELER YAPILABİLİR?

1) Marmara Denizi’nin kurtarılması için çevre ile ilgili konularda, Marmara bölgesinde OHAL ilan edilmelidir. İlgili hukuki düzenleme yapılmalıdır.

2) Arıtma tesislerinin hangi kapasitede çalıştırıldığının incelenmesi gerekir. Maksimum kapasitede çalışması durumunda tüketecekleri enerji miktarı, kimyasal miktarı, yedek parça miktarları incelenmelidir. Bu tesisler ne kadar arıtma faaliyeti yapmıştır ve arıtma sonucunda oluşan konsantre kirli su ve katı atık miktarları zaman içinde ne olmuştur? İSKİ’nin tüm arıtma tesisleri dış denetime açılmalıdır.

3) Çevre bakanlığında, Mecliste, İBB’de ve İSKİ bünyesi içinde araştırma komisyonları kurulmalıdır. Çevre Mühendisleri Odası yetkilendirilmeli, gerekli bütçe sağlanmalı ve konunun uzmanları ile her bir tesis için müdahil olmalıdır.

4) Çevre bakanımızın ayağına çizmeleri giyip müsilaj temizliği çalışmalarına katılması faydalı olabilir. Türkiye’de çevrecilik anlamında Marmara Denizi kirliliği ve belki de Ergene nehri kirliliğinden daha acil konu bildiğim kadarıyla yoktur. Bakanın “işin başındayım” mesajını sorunun merkezinden vermesi ve örnek olması gerekir. Aynı durum İBB başkanı ve İSKİ GM için de geçerlidir.

5) Marmara’nın temizlenmesi konusunda kısa vadede ulusal, orta vadede uluslararası bir bilim konferansı düzenlenebilir ve konunun uzmanı olan yerli ve yabancı bilim adamları davet edilebilir.

6) Arıtma tesislerinin yedek parçaları ve kimyasalları yerli sanayi tarafından tercihen kamu ortaklığında üretilmelidir. Bu alan, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada hızla büyümesi beklenen bir pazardır.

7) Müsilaj konusu ve arıtma tesislerinin çalıştırılmaması skandalı bir değişim fırsatı olarak kullanılmalı ve çevre, denizcilik, arıtma konusundaki politikalar, kurumlar, süreçler, denetim mekanizmaları yeniden tasarlanmalıdır.

8) Çevre ile ilgili konularda AB başta olmak üzere birçok uluslararası kurumdan düşük faizli kredi veya hibe alınması mümkündür. Bu kaynaklar en üst seviyede kullanılmalıdır. Kredi koşullarında belirli batılı firmalara kaynak aktarımı yönlendirmesi yapılmadığına dikkat edilmelidir.

9) Marmara’da durumun iyileştirilmesi konusunda her türlü “çılgın proje”nin geliştirilmesi teşvik edilmelidir. Sorunun devasa ölçeği karşısında insanlığın elindeki arıtma sistemleri oyuncak gibi kalmaktadır ve büyük ölçekli projelerin maliyetleri astronomik olabilmektedir. Özellikle Marmara Denizi özelinde uygulanabilir olabilecek deniz canlılarının arıtma kapasitesinin kullanılacağı biyolojik yöntemler belki fayda edebilir ve gelirsiz kalan boğaz balıkçılarına ve teknelerine iş imkanı sağlayabilir. Çeşitli yosun türlerinin geliştirilmesi, çeşitli midye türleri ile biyolojik filtreleme, belirli türdeki denizanaları ile havuzlama sistemleri araştırılabilir.

10) Boğazın civarındaki ilçe belediyelerinin çoğu CHP’dedir, büyükşehir CHP dedir, İSKİ yönetimi CHP’dedir. Marmara Denizi’nin hali ortada. İlgili yöneticiler sorumluluk üstlenmeli ve mevcut çevre krizi ile ilgili eylem planlarını ortaya koymalıdır.

11) İBB’nin web sitesinde 2021-2025 stratejik plan isminde hazırlanmış bir plan var. Bu planda 2020 mevcut durum vs 2025 hedefleri yazılmış. İddialı niceliksel hedefler konmuş. Misal atıksu tesislerinin inşaat tamamlanma oranını 17% dan 100% seviyesine çıkartacaklarmış. İleri biyolojik arıtma oranını 40% dan 72% a çıkartacaklarmış. Su havzası kamulaştırmasını 2 hektardan 47 hektara çıkartacaklarmış vs.. Raporun sonunda da bu raporun her 3 ayda bir izlemesi planlanmış. Peki nerede bu izleme raporları? 2021 ortasına geldik. Ne oldu bu hedeflerin gerçekleşmeleri? Bu hedefleri 5 senelik yapıp, 5 sene sonunda başarısızlık bahaneleri üretmek doğru olmaz. Her ay veya 3 ayda bir izleme raporlarının web sitesinde yayınlanması gerekir. Aynı şekilde web sitelerine yine özenli hazırlanmış bir “Performans Programı” konmuş. 2019 gerçekleşmeler kısmen yazılmış, 2020 tahmin yazılmış gerçekleşen yazılmamış, 2021 hedefi yazılmış ama yıl ortası itibariyle gerçekleşmeler yine yok.. Bu devirde kimsenin birbirini kandırmaya çalışmasının bir anlamı yok. Hepimiz, İBB ile hükümet arasında güçlü bir işbirliği olmadığını, İBB’nin maddi zorlukları olduğunu ve bu hedeflerin içindeki yatırım gerektiren kısımların gerçekleşmesinin günün koşullarında ütopya olduğunu biliyoruz.. Gerçekleşmeyeceğini herkesin bildiği temenni bazlı programlar yapmak yerine mevcut kaynaklar ile 100% gerçekleştirilecek hedeflere göre programlar revize edilmelidir.

12) Arıtma tesislerinin çalıştırılması ve farklı bölgelerde deniz suyu kimyasal analiz sonuçları arasında muhtemelen bir bağıntı vardır. Kamu ve kamu dışı toplanan analiz sonuçları bir mecrada toplanmalı ve anlamlandırılmalıdır. TUİK, Marmara denizi biyolojik çeşitliliği, arıtma tesisi kapasite kullanımları vb. konularda istatistik seti hazırlamalıdır. Boğaziçi, Galatasaray, Mimar Sinan, Bahçeşehir, Koç, Kadir Has gibi boğaza kıyısı olan üniversitelerimiz ve boğaz kıyısındaki çeşitli kamu ve özel kurumlarımız da deniz suyu analizi konularına katkı sağlayabilirler.

13) Mevcut müsilaj katmanlarının gübre vb. ekonomik kullanım alanları olabilir mi? Bu durumda toplanmaları daha ekonomik hale getirilebilir. Müsilaj katmanlarının havadan ilaçlama ile zararlı etkileri azaltılabilir mi?

14) İstanbul’da üretilen atık su ne ölçüde arıtma sisteminden geçirilmektedir? Bu süreç sonunda kaç ton arıtılmış su ve katı atık ortaya çıkmaktadır? Bu arıtılmış su ve katı atıklar ne şekilde ekonomide değerlendirilmektedir? Bunların istatistiğini ilgili kurumlar ve bakanlık düzenli olarak yayınlamakta mıdır?

15) Arıtılmış suları sanayi tesislerinin şebeke suyu ihtiyacında ne ölçüde kullanabiliyoruz? Demir Çelik, rafinaj, petrokimya gibi tesislerin yüksek miktarda endüstriyel proses suyu kullanımı olduğunu biliyoruz. Özellikle sahile yakın olan Tüpraş, Erdemir, Petkim gibi tesislerde İBB’nin arıtılmış sularının kullanılması sağlanamaz mı? Bunun kolaylaştırılması için proses suyu fiyatlandırmaları üzerinden bir düzenleme yapılabilir ve arıtılmış suların sanayi tesislerinde talep görür hale getirilmesi sağlanabilir. Bu işin lojistiği ise küçük tanker gemileri veya boru hatları ile yapılabilir. İBB şu arıtıma tesislerinin üreteceği arıtılmış suların tankerlere doldurulması sistemi İstanbul coğrafyasında uygun metot olabilir. Böylece tankerler ile taşınan su, herhangi bir sahil bölgesindeki sanayi tesisinde değerlendirilebilir. Tuzla bölgesi tersaneleri , küçük ve orta ölçekli kimyasal tanker üretimi konusunda çok beceriklidir.

16) Aynı şekilde şu arıtmasından elde edilen katı atıkların veya çamurların tanker veya kuruyük gemileri ile Marmara civarındaki klinker, çimento üretimi tesislerinde değerlendirilmesi düşünülebilir.

17) İSKİ’nin Türkiye’nin en büyük atık suyu işleyen firması olmasından dolayı Türkiye’nin en iyi çevre mühendisleri, kimya mühendisleri, deniz biyologları, makina mühendislerini istihdam etmesini, ve bu kadrolara verimli çalışma ve araştırma imkanları vermesini beklemeliyiz. Durum böyle midir? İSKİ’nin su arıtma ve çevre teknolojilerindeki uzmanlığına hem imkanı daha az seviyede olan diğer Türk şehirlerinin ihtiyacı vardır hem bölge ülkelerinin ihtiyacı vardır. İSKİ bu görevini yerine getirebilmekte midir?

18) Marmara Denizi’nin kirliliği, İSKİ’nin su arıtma imkanları, yatırım imkanları, yönetim kalitesi, Marmara’daki balıkçılık faaliyetleri, İstanbul’da kullanılan biyosidal ürün miktarı, İBB’nin katı atık ve su atık çıktılarının sanayide değerlendirilmesi, Marmara Denizi civarındaki tekstil başta olmak üzere su kirliliği yaratan tesisler, kanalizasyon hatlarına yağmur suyu kanallarının bağlanması, İSKİ borularındaki kaçak miktarı, hanelerdeki su tasarrufu tedbirleri, su yönetimi ve çevre konusundaki STK’lar, su faturaları, çöp vergisi politikaları, İSKİ‘ye İstanbul’da uygun yerlerde su arıtma tesisi kurması için arazi tahsisi, baraj doluluk oranları, bölgedeki tarım faaliyetleri ve gübre kullanımları, yağmur suyu kazanımı sistemleri vs.. Bu konuların büyük ölçüde bağlantısı vardır ve probleme bütünsel bakış açısı ile çözüm politikalarının üretilmesi gereklidir.

19) Marmara Denizi’nin kurtarılması, iç politika üstü bir konu olarak ele alınmalıdır. CHP’nin İBB’ye talip olurken vaatleri arasında İSKİ ile ilgili vaatleri neler idi? Hangileri gerçekleştirildi? Hangileri beklemede?

20) Marmara’ya dökülen nehirlerde, tarımsal gübre kullanımı sonucu oluşan fosfor ve azot miktarları alınan numuneler ile ölçülmekte midir? Bu ölçümler düzenli olarak kamuya açık kaynaklarda yayınlanmalıdır.

21) Marmara’da litredeki oksijen miktarı ölçülmekte midir? Hangi seviyede ve hangi bölgelerde sülfür ve metan çıkışının başlaması öngörülmektedir?

22) İSKİ’nin belirli atiksu tesislerinde, talebe göre haftanın veya ayın belirli günleri vatandaşa, basına, öğrencilere kapılarını açması gerekir. Ücretli veya ücretsiz, rehberli turlar ve seminerler düzenlenebilir.

23) Mevcut durumda ileri atiksu arıtma tesisinde arıtılan suların bir kısmı sanayi tesislerinde ve sulamada kullanılıyor, bir kısmı ise denize basılıyor. Burada hedef arıtılan suyun 100%’unun sanayi tesislerinde tekrar kullanıma sokulması olmalıdır. Sanayi tesisinde kullanılacak her 1 m3 arıtılmış şu karşılığında 1 m3 temiz kuyu suyu kullanımı engellenecektir.

24) İSKİ web sitesinde sadece içme suyu kaliteleri ile ilgili bazı değerler yayınlanmaktadır. Atiksu arıtma tesislerinin performansı ve İstanbul deniz ve nehirlerinden alınan su örnekleri ile ilgili veriler neden yayımlanmamaktadır?

25) Türkiye’de bir takım hatalı politikalar sonucunda telefon hizmetini pahalıya, su hizmetini ise ucuza almaktayız. Oysa bunun tersi yapılmalıdır. Sınırlı ve çok değerli bir kaynak olan suyun fiyatı hane gelirleri ve minimum tüketimler gözetilerek artırılmalı, telefon data ücretleri ucuzlatılmalıdır. Su tasarrufu önemlidir, data tasarrufu önemli değildir.

26) Atıksu tesislerinin sağlık politikaları açısından da önemli kullanım alanı vardır. Covid19 virüsünün atıksu tesislerinde zaman içindeki değişimi incelenerek virüsün hangi bölgelerde ne hızda yayıldığı anlaşılabilir. Atıksular aynı şekilde türlü türlü bakteriler, virüsler, hormonlar ve uyuşturucu kullanımı konularında önemli bilgi depolarıdır. Bu bilgilerin toplanması için İSKİ başta olmak üzere ilgili tesislerde, gerekli analiz laboratuvarları ve uzman ekipler kurulmalıdır.

İstanbul’da ve Marmara bölgesinde atiksu tesisleri ve genel anlamda su yönetimi konusunda yapılması gereken çok iş vardır. Bu durum bir yönden fırsattır. Bu konuda yapılacak yatırımlar ile binlerce kişiye iş imkanı açılacaktır. Marmara Denizi nefes alacak, ekonomideki israf miktarı azalacak, tasarruf miktarı artacaktır.

Tüm yazılarını göster