Türkiye’nin dördüncü çeyrekte sıkıntılarının etkilerini daha fazla göreceği sektörü turizmin nefes alması için hükümet acil eylem planı açıkladı. Esasen maddelere baktığınızda iyi niyetle hazırlanmış bir çalışma olduğunu görüyorsunuz. Fakat şaşı bakılan noktalar var.
Şu an sektör temsilcilerinin tabiriyle elektrik parasını bile ödemekte güçlük çeken sektöre bazı maddi olanaklar ve kredi imkânlarının sunuluyor olması takdir edilecek bir yaklaşım. Fakat gerçekten sorunun çözülmesi için yeterli mi; tartışılır. Çünkü geleceğe yönelik gerçekçi bir çözüm gözükmüyor.
Uçaklara verilecek desteklere bakarsak, alternatif pazarlardan bir miktar turist gelmesi belki mümkün olabilir; ama bu da doğan boşluğun doldurulmasını sağlamaktan uzak. Önce tekrar hatırlatayım, Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı paket iyi niyetli; ama sadece iyi niyetli.
Her ne kadar otelciler ve acenteler verilen teşviğe müteşekkir olduklarını dile getirseler de, sektörün profesyonelleri ve diğer katmanlarıyla konuştuğunuzda daha realist yorumları duyuyorsunuz. Zaten eğer bir ülkede turizm sektörünü acente ve otellerden ibaret zannediyorsanız, sonuç almanız da mümkün değil.
Bu acaba sadece benim yorumum olur ve eksik kalır endişe ederek, yazıyı yazmadan önce iki isimle görüştüm. Ne yazık ki endişelerimin haklı olduğunu görmenin üzüntüsü içindeyim.
Mesela Tarihi Yarımada Girişimci İşadamları Derneği Başkan Yardımcısı ve Sultanahmet Turizm Yatırımcıları ve Derneği Başkanı Kaan Koç kritik tespitlerini paylaştı. En önemli iki madde şuydu: Turizmciden kastedilen kim? Turizm Belgesi olan herkesi kapsayacak mı? Ciro mu esas alınacak? Yani esnaf da işin içinde mi? Gerçekten acil eylem planında bunun yanıtı yok.
Koç’un dikkat çektiği diğer konu ise daha önemli… Avrupa’daki ülkelerin dışişleri bakanları ya da devlet başkanları Türkiye’yi güvenlik temelli ‘gidilebilir ülke’ olarak açıklamadıkça acentelere verilen olanakların hiçbir esprisi yok. Çünkü sigorta sistemi devre dışı kalıyor. Yani sigorta şirketleri diyor ki ‘gidersen mağduriyet halinde ben yokum.’
Bu çok önemli bir başlık... Mesela Başbakan Davutoğlu günlük pansuman tedbirlerinin açıklamasını Turizm Bakanı’na bırakıp, kendisi bu konuda lobi faaliyeti yürütse daha etkili olacak gibi gözüküyor. Ama görülen o ki dışta elimiz kolumuz bağlı. Rusya meselesine gelince, oradaki sözleri tamamen bir temenniden ibaret. Rus Devleti ‘git’ demedikçe, kimse buraya gelmeyecektir.
Yine Koç ile konuşmamızdan satır başları aktarmam gerekirse şu soru da manidar. Teşviği aldı; bu fotoğraf içerisinde hemen müşteri bulmuş olması lazım. Mart-Nisan-Mayıs ayları boş, Haziran – Temmuz Ramazan nedeniyle şimdiden düşmüş durumda. Fotoğraf buyken müşteri nereden bulunacak? Kaan Koç’un bu endişesini haklı buluyorum; zira Ekvator ile bile sorun yaşamayı başardık. Gözüken o ki, turist gelmeyecek.
Peki, sektörün profesyonellerinin yorumu neydi? Profesyonel Turizm Yöneticileri Birliği Başkanı Umut Çakırhan’ı aradım. Çakırhan, 2014 – 2018 dönemini kapsayan ve Turizm Bakanlığı’nın davetlisi olarak Strateji Planlama Çalıştayı’na davet edilen üç kişiden biri. Bu plan dahilinde kendilerine danışan olup olmadığını sordum; ne yazık ki aldığım yanıt ‘hayır’dı.
Kaan Koç’un yorumuna benzer bir yorumla başladı Çakırhan da değerlendirmesine... ‘Tüm paydaşları kapsamıyor; örneğin yine rehberleri unutmuşlar’ dedi. Açıklanan paketi nasıl değerlendirdiğini sorduğumda ise ‘gelmeyen uçakları finanse etmek saçma değil mi’ sorusu ile yanıt verdi.
Güvenlik sıkıntısı ve bu algı Umut Çakırhan’ın da gündemindeydi. TÜİK’in raporunda terör riskli bölgelerin başında Muğla’nın açıklandığını, bu ilin Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi katılımlarla mevcut turizmin yüzde 60’ı anlamına geldiğine dikkat çekti. Daha garibi bu açıklamayı bizim istatistik kurumunun yapmasıydı. Çakırhan’ın tabiriyle ‘kendi bacağımızdan kendimizi vurduk’ ifadesi durumu özetliyordu.
Uygulamanın sektörel desteği olmazsa sözde kalacağını belirten Çakırhan, mevcut haliyle açıklamayı da desteklemediklerini belirtti. Turizm Bakanı’nın açıklama yapmadan önce sektörü dinlemesi gerektiğini ifade eden Çakırhan, çok kısıtlı bir grubun talepleri doğrultusunda hazırlanmış bir paket değerlendirmesini yaptı.
Şimdi tüm bunları alt alta koyduğunuzda... ‘Adım Hıdır, elimden gelen budur’ diyorsanız sorun yok. Gösterilen yaklaşım ve açıklanan paket de benim kanaatime göre iyi niyetli ama eksik bir yapıda.
Birkaç ay zaman kazandırmak, sıkışan sektöre can suyu vermek önemli. Ama verdiğiniz can suyu yaşamasını sağlamayacaksa, ıslanma olur. Bir adım atılmıştır; kabul ama esas şimdi orta vadede durumun nasıl tersine döndürüleceğinin çalışması yapılmalıdır. Ve buna önce Türk dış politikasının yeniden masaya yatırılmasıyla başlanmalıdır.
Obsesif bir takım projeler üzerinden, olmayacak hayaller peşinde koşanlar, ülkenin sanayicisinden çiftçisine, turizmcisinden esnafına, işçisinden memuruna kadar her kesimini tarumar etti. Ve ne yazık ki sorunun kendisi ortadan kalkmadan sunulan olanaklar, sadece ‘komşular alışverişte görsün’ tadında kalıyor.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr