İngiliz Şair William Blake şöyle der: “Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.” Aslına bakarsanız bizim ekonomi yönetiminin de durumu aynen bu. Şu an ekonomiye ilişkin bir şeyler yapılması gerektiğini biliyorlar.
Bu nedenle ‘sor alma’ türünden de olsa teşvikler, krediler havada uçuşuyor. Bakanlar da dünyada sanki sadece biz yaşıyormuşuz ve kimseyle de problemimiz yokmuş edasıyla ortalıkta dolaşıp, gazla çalışan ekonomi hayaliyle söylemler geliştiriyorlar.
Son olarak Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi ile Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın söylemleriyle konu tekrar gündeme geldi. Malatya bir iftarda konuşan bakanlar, yine işadamlarından yatırım yapmalarını istediler.
Ben de ısrarla diyorum ki, bu fotoğraf içerisinde yatırım yapmayın. Çünkü bu yapıyla yeni yapılacak yatırım, ayakta kalabilecek işletmelerimizi bile kaybetmemize neden olacak.
Şu an ekonomi yönetiminin ‘yatırım yapın’ çağrısı, 2 binli yılların başında parayı bol bulunca vatandaşa ‘harcayın, harcayın ekonomi kalkınsın’ türünden. O zaman nasıl kazanılmayan paranın harcanması başımıza bela açacak diye uyardıysam, bugün de, satamadığınız mal için yapacağınız yatırım da iflasınıza neden olacak diye uyarıyorum.
Bugün Türk reel sektörünün finansman kadar önemli bir problemi de doldurulamayan kapasiteler. Resmi kapasite oranları bile tek vardiya üzerinden hesaplanıp yüzde 70’ler seviyesinde gezerken, doldurulamayacak kapasitelere yatırım yaptırmak o firmayı batırmaktan başka sonuç doğurmaz.
Türk reel sektörünün çözülmesi gereken öncelikli sorunlarının başında tam kapasite çalışamama, ürettiğini satamama, sattığını da tahsil edememe zinciri geliyor. Zaten finansman sıkıntısı da büyük ölçüde buradan kaynaklanıyor.
Şimdi ‘yatırım yapın, ekonomi kalkınsın’ demek, sokakta haklı olarak ekonomiyi detaylı bilmeyen vatandaşın yapacağı bir yorum, çağrı olabilir. Başbakan Yıldırım’ın ‘zeytin mi önemli tesis mi’ sorusu konunun anlaşıldığına dair tereddüt yaratsa da, ekonominin başındaki isimlerin ekonomiyi bilmediği ihtimalini düşünmek istemediğime göre, kendilerini matematiğe davet etmek gerekiyor.
Üstelik aynı ruh haliyle insanlara harcama yaptırarak oluşturulan 24 milyon icra dosyası ve ardından bir bu kadar icranın sınırında gezen potansiyel gerçeği önümüzdeyken.
Peki gerçekten yatırım yapılmamalı mı? Aradaki farkı anlatamıyorum. Herkes, gelişigüzel, dolduramayacağı kapasitelerin üzerine, el parasıyla yatırım yapmamalı diyorum. Kim yatırım yapmalı, örnek vereyim.
Geçtiğimiz hafta İstanbul Sancaktepe’de bir firmanın tesislerini ve üretimlerini gezdim. Jeneratör üreticisi bu firma tamamen özsermayesiyle çalışıyor. Fabrikada 400 kişi istihdam ediliyor. Şimdi tamamen otomasyonla bezenmiş Kocaeli’de 25 milyon Avro değerinde yeni fabrikasında ön üretimlere de başladı. Kazandığıyla yatırım yapmakla kalmıyor, araştırma-geliştirmeye kaynak ayırıyor, operasyonel ihtiyaçlar dışında işini banka kredisine güvenmeden yapıyor. Şu an bu firma 120 ülkeye ihracat gerçekleştiriyor.
Türkiye’nin motor üretimi için yürütülen çalışmanın odak noktası olan Motor Mükemmeliyet Merkezi’nde çalışan 18 firmadan biri. Türkiye’nin ilk 500 sanayi kuruluşu içinde yer alıyor.
İsimlerini de vereceğim. Teksan Jeneratör… Mühendis ortaklardan ve yine mühendis ikinci kuşaklardan oluşan bir yapı. Bakın bu anlattığım örnek, bir reklam değil. Çünkü kendilerine şunu sordum. ‘Bu kadar yatırım jeneratör üretmek için olamaz. Ne yapmaya çalışıyorsunuz?’ Zira ortada 1 milyon avro değerinde bir test odası bile var. Tüm tamamlayıcı ürünlerini tercihen yerli olarak seçiyorlar.
İşte işin sırrı burada. Yıllar önce Çin’de kullanılan alternatif enerji kaynaklarını hibrit sistemi ile elektrik enerjisine dönüştüren teknoloji Türkiye’de üretilsin diye haberler, programlar yapmıştım.
Büyük bir sevinçle gördüm ki kojenerasyonun ötesine geçip, bu teknolojiyi de üretmişler ve yaşama geçirmişler. Hibriti sağlayan mekanizmayı da bu vesileyle görüp, inceleme şansım oldu.
Özetlersek, ihracat kabiliyeti olan, araştırma-geliştirme yapan, buna kaynak ayıran, özsermaye ile çalışan ve bilimi esas alan, satış odaklı operasyonlar yürüten ve kaliteyi tartışmaya bile açmayan bir yaklaşım.
Sözün özü şu… Eğer Türkiye’de bu niteliklere sahip firmalar varsa, yol haritalarını oluşturmuşlarsa ve ürettiklerini satabiliyorlarsa elbette yatırım yapsınlar. Ama 20 ay vadeli satış yapıp, onu da tahsil edip edemeyeceği belli olmayan, ayrıca bu haliyle bile kapasitesini dolduramayan işletmeye zorla yatırım yaptırmayın. Bırakın ayakta kalsın ve yeni istihdam yaratmak şöyle dursun, bünyesindeki insanları çalıştırmaya devam etsin.
Kredi kartları ve ihtiyaç kredileriyle bir Millet’i borca batırdık. Şimdi aynı ruh haliyle müteşebbisini de yok edeceğiz. Yapmayın, yazıktır. Çünkü bu çıkışta suyun üzerinde kalan her birey ve firma paha biçilmez değerde olacak. İyi niyetle cehenneme yol döşemeyin.
Çetin Ünsalan