Seçim sonrası birinci gündem maddesi koalisyon oldu. Herkes çeşitli formüllerle neyin ne sonuç vereceğini tartışıyor. Elbette bu son derece doğal... Fakat birinci gündem maddesinin yine de ekonomi olması gerektiği konusundaki ısrarımdan vazgeçmeyeceğim.
Tüm bu konuşmalar içinde ilginç bir ayrıntı daha var; benim de gözümden kaçtı. TV programıma konuk olan Ekonomist Atilla Yeşilada analizi sırasında bu konuya dikkat çekti ve bence de üzerinde düşünülmesi gereken bir husus.
Çeşitli konu başlıkları açılıyor; olası bakanlık paylaşımları konuşuluyor ama ekonomi bakanlığına kimse talip olmuyor. Diğerleri önemsiz olduğu için değil; bu konu çok önemli olduğu için üzerinde durulması gerekiyor. Seçim öncesi tüm vaatlerin ve politikaların ekonomi üzerine kurgulanmış olmasına tezat bir durum söz konusu.
Oysa önümüzdeki en büyük riski gerçekten ekonomi oluşturuyor. Fakat mesele bir günün sorunu değil. Yıllardır devam eden bir kumar ekonomisinin gölgesinde geldiğimiz, hiç de tesadüf olmayan bir sonuçtan bahsediyoruz.
Sonra olası koalisyon görüşmeleri için iş dünyası harekete geçiyor. TÜSİAD’ından MÜSİAD’ına, TOBB’tan esnafa kadar herkes Ankara’nın yollarını arşınlamaya başlıyor. Bu kaygıyı gerçekleri kabul eden biri olarak anlıyorum; ama STK’ların yılları sair tavırları içinde çözemiyorum.
Bu partilerin tamamı, seçim öncesinde size geldi mi? Dertlerinizi ortaya koymanız için fırsat var mıydı? Kapalı kapılar ardında konuşulanları bir kenara bırakıp, halktan durumu gizleme gerçeğini görmezden gelirsek şimdi soru şu:
Madem her zaman belirttiğiniz üzere ekonomide her şey yolunda, Türkiye bir tarih yazdı ve yazmaya devam ediyor; reel sektörün gündeme getirilecek hiçbir sorunu yok; politikacılar ayağınıza geldiğinde sıkıntılar yerine alkışlar sahne buluyor; o zaman bu telaş niye?
Mesela seçim sonrasında böyle bir tablo oluşsa Almanya’da, İsviçre’de iş dünyası parti parti dolaşır mı? Onlara hükümetin kurulmasının neden aciliyet taşıdığını anlatır mı?
Öyle ya eğer biz de dünyanın başarı timsali ülkesi isek, ortaya konulan rakamlar ve performans hastalıklı değilse, bu anlatıldığı gibi bir başarı hikâyesiyse bu telaş niye?
Ben başarılı ekonomi söyleminin koca bir palavradan ibaret olduğunu biliyorum. Aslında gerçekleri gören herkes de bu konuda fikir sahibi. Fakat iş dünyası böyle olduğunu düşünmüyorsa, ikinci soru gündeme gelir?
Temsil ettiğiniz insanların kemikleri kırılırken, üretim yapamazken, ürettiğini satamazken, sattığında zarar ederken, çalışanlarınız hızla köleleşirken, Maliye tehdidi altında yaşarken neredeydiniz? Neden sustunuz?
Peki son soru: O zaman konuşmayan, gerçekleri söylemeyenlerin bugün konuşmaya hakkı var mı? Onun yanıtını da kendileri versin.