Cumhurbaşkanı Erdoğan 25 Mart 2017’de Trabzon’da ilk kez Tel Rıfat ile ilgili mesajlar verdi. Bilindiği üzere Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Fırat Kalkanı Harekâtı (FKH)kapsamında El Bab’a doğru ilerlerken, PKK/YPG Tel Rıfat’a girmişti. El Bab için sanki gizli bir yarış vardı. PKK/YPG Batı’dan El Bab’a yaklaşmaya çalışıyordu. Bu çerçevede Türk uçakları PKK/YPG’yi vurdu. Bu hava harekâtına ABD, Rusya ve diğer aktörler tepki göstermişti. Sonuçta Türkiye El Bab’a, PKK/PYD Tel Rıfat’a girdi. Çoğunluğu Arap yaklaşık 200 bin kişi Tel Rıfat’tan ayrılmak zorunda kaldı. PKK şehre diğer bölgelerden Kürtleri getirdi. Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı(ZDH)’nın hemen öncesinde Afrin’deki Rus polis gücü Tel Rıfat’a çekildi.
TEL RIFAT’IN STRATEJİK ÖNEMİ
Türkiye muhtemelen Rusya ile mutabakata varamadığı için Tel Rıfat’ı da içine alan kritik arazi FKH veZDH’nin hedefleri arasında değildi. Bu bölgenin denetim altına alınması askeri bir zorunluluktu. Tel Rıfat alınmadığı takdirde askeri coğrafya açısından kabul edilebilir bir bütünlük sağlanamıyordu. Afrin, El Babve İdlibbölgesinde geri bölge emniyeti açısından zafiyet alanları oluşuyordu. İdlib’teki gözlem görevi belirli bir risk altında icra ediliyordu. Ayrıca muhtemel Münbiç harekâtı öncesinde Batı’da gri alanlar bırakılamazdı. PKK/PYD’nin Batı’da kökünün kazınması için bu bölgenin askeri olarak temizlenmesi gerekiyordu Türkiye-Afrin-İdlib-El Bab bağlantısının kesintisiz sürdürülmesi güvenlik açısından vazgeçilmez bir koşuldu. Diğer taraftan PKK/PYD’nin lojistik desteğinde kilit rol oynayan, Tel Rıfat’ın kuzeyindeki Minnag hava üssünün denetim altında tutulması zorunluydu. Tel Rıfat,Doğu-Batı ve Kuzey-Güney istikametindeki ana ulaşım yollarının düğüm noktası olması itibarıyla da askeri açıdan değerliydi.
SURİYE’DE TÜRKİYE VE RUSYA
Türkiye’nin Tel Rıfat hamlesi ile Rusya’ya yönelik Batı tuzaklarının aynı zaman dilimine denk düşmesi anlamlıdır. Çünkü sembolik de olsa Tel Rıfat, kâğıt üzerinde Rusya’nın denetiminde olan bir alandır. Orada Rus polis gücü bulunmaktadır. Tam olarak teyit edilmese de Rusya’nın bu alanı boşaltarak Türkiye’ye devretmesi çok önemli mesajlar içermektedir: Öncelikle bu hamle ile Rusya, PKK/PYD ile arasındaki, eğer kaldıysa bütün bağları kopardığını ilan etmektedir. Bu alanda askeri olarak çok başarılı adımlar atan Türkiye’nin hakkını teslim etmekte ve önünü açmaktadır. Bu sahadaki sorunların ancak güçle çözülebileceğini kabul etmektedir. Suriye’de Türkiye ile birlikte çok daha derin sulara yelken açacağını Atlantik ittifakına göstermektedir.
Batı emperyalizminin büyük küçük demeden dünyadaki bütün uydularını seferber ettiği Rusya karşıtı diplomatik taarruz, kaçınılmaz olarak Rusya ile Türkiye arasındaki dostluk ve dayanışmayı güçlendirecektir. Bu işbirliğinin Suriye özelinde çok daha sağlam ve gerçekçi temellere dayanması önem arz etmektedir. Buradaki en önemli husus, jeopolitik bir vizyona dayanan ortak bir strateji belirleme yetkinliğini gösterebilmektir. Böyle bir durum ancak iki tarafın da hayatın olağan akışına uygun olmayan takıntılarını bırakıp gerçek gündem ve gerçek tehdidi yakalaması ile mümkündür. Eğer, Suriye’de taraflar sonuç alıcı, kabul edilebilir bir anlayış birliğine varırsa, böyle bir gelişmenin dünyanın her yerinde yansımaları olur. Batı emperyalizmine karşı çıkan bütün güçler Suriye’de Türkiye ve Rusya’nın yanında yer alır. Suriye üzerinden dünyanın ilerici güçleri Batı emperyalizminin karşısına dikilir. Dünyanın her köşesindeki antiemperyalist girişimler moral ve psikolojik destek bulur.
Kendiliğinden işbirliği olmaz. İşbirliğini koşullar dayatır. İkili görüşmelerle, ortak konferanslarla, bölgesel toplantılar ile işbirliği olmaz! Hatta uluslararası ittifaklar, ikili ekonomik anlaşmalar da kalıcı bir beraberliğin alt yapısı olamaz! Zorlama ile kamuoyu baskısı ile de işbirliği olmaz! İşbirliği eylemle olur. Bir kriz ya da çatışma çıkar. Can yakar. Canı yananlar, ayrı dünyalara ait olsalar bile birdenbire kendilerini aynı geminin güvertesinde bulurlar. Suriye’de olan budur!
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr