Jeopolitik gerçeklikler ve stratejik zorunluluklar Türkiye’yi Suriye’ye, Suriye’yi de Türkiye doğru adeta itiyor. Bu itme kuvvetine uzun süre karşı koyamazlar! Her mikrofon uzatıldığında birbirleri aleyhine demeç veren Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başkan Esat’ın kısa süre içinde doğrudan ya da dolaylı olarak ortak hedefler için buzları eriteceğini söyleyebiliriz. Böyle bir durumda Suriye krizindeki inisiyatifin Türkiye ve Suriye’ye geçeceğini söylemek herhalde kehanet olmaz!
KAPI ARALANIYOR...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sorulara verdiği cevaplar yukarıdaki değerlendirmeleri kuvvetlendiriyor:
SORU: Soçi’deki üçlü zirve öncesinde Putin, Esed ile de bir görüşme yaptı. O görüşmenin içeriğiyle ilgili size bir bilgi verildi mi?
CEVAP: Bazı şeyleri elbette paylaştı ama tabii ki paylaşmadığı şeyler de vardır. Örneğin PYD-YPG’ye karşı Esed’in de olumsuz baktığından söz etti. Masada PYD-YPG’nin yer almasını onun da istemediğine değindi.
SORU: “Oluşuma sıcak bakmayız” ifadenizi biraz açabilir misiniz?
CEVAP: Şimdi bunlar, PYD-YPG ne yapacak? Kuzey Suriye’de bir oluşum... Bizim, “Buyurun hayırlı olsun!” diyecek halimiz yok. Görüldüğü kadarıyla Suriye’nin kuzeyinde o tür bir oluşum ihtimaline, Esed de muhalif!
SORU: Suriye de Türkiye gibi PYD-YPG’ye karşı olduğuna göre Ankara-Şam arasında daha yakın bir temas, ortak çalışma ihtimali düşünülebilir mi?
CEVAP: Yarın neler olabileceği, o anki şartlarla alakalıdır. Bu konuda bir şey olmaz türünden, peşinen kestirip atma türünden bir anlayışın, bir yaklaşımın içinde olmamız çok da doğru olmaz. Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır.
SORU: Putin’in bizim YPG konusundaki hassasiyetimizi paylaştığını söyleyebilir miyiz?
CEVAP: Putin bizim hassasiyetimizi paylaşıyor. Orada bir sıkıntı yok. Ha, PYD-YPG’ye karşı açıkça tavır almaları söz konusu olabilir mi? Türkiye olarak biz gerek İran’ın gerekse Rusya’nın bizim yanımızda yer almasını istiyoruz. İlla silah gücü olarak yer alınmasını kastetmiyoruz. Diplomasi olarak o noktada bize karşı çıkmamaları yeterlidir. Nitekim şu anda görünen herhangi bir ters duruş da söz konusu değil! (Yeni Şafak, 24 Kasım 2017)
ÇIKAN MESAJLAR NEDİR?
Her zaman söylediğimiz gibi Suriye Hükümeti’nin, PYD’nin federal, konfederal ya da özerklik gibi bir statüsünü kabul etmesi devlet teorisine aykırıdır. AKP’ye ve Batı’ya yakın kalemler bu konuyu uzun süre açıkça istismar etti. Bazı kalemler AKP’ye yaranmak istedi; diğerleri AB-D’nin bekçiliğine soyundu. Bazı kurnazlar her ikisine birden oynadı! Şu an itibarıyla bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bu iddia çürütülmüş oldu.
Rusya ve İran’ın PYD konusundaki görüş ve önerilerine Suriye’nin onay vermediği ama içinde bulunduğu durum nedeniyle sessiz kaldığı anlaşılmış oldu.
Türk Hükümeti’nin PKK/PYD konusunda son kerte kararlı ama o ölçüde dikkatli ve hesaplanmış adımlar attığı ortaya çıktı. Türkiye, önünde sonunda hesaplaşacağı bu sorunda Avrasyalı ortaklarını, “ya ben ya o” ikilemi içine sokmadan sorunu sürece yayarak çözme yolunu seçti.
Bu kapsamda Türkiye’nin, şu aşamada Suriye’deki ortaklarından en azından diplomatik destek beklediğini ve bu konuda ilerleme sağladığını görüyoruz. Türkiye’nin kendi göbeğini kendisinin kesme kararlılığı özellikle dikkat çekiyor.
Gazetecinin sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Suriye’nin hem PYD’nin özel statüsüne hem de Ulusal Diyalog Toplantısı’na karşı çıktığını” söylemesi, özünde stratejik bir yaklaşımdır. Liderler, geriden geldiklerinde, yumurta küfesini sırtında taşıdıklarından içgüdüsel olarak önce stratejik denge kurmaya daha sonra bu dengeyi kendi lehine çevirmeye çalışırlar.
Türkiye için stratejik denklemdeki boşluk gün gibi açıkta duruyor. Bu denklemin sağlıklı bir şekilde oluşması için atılacak tek bir adım var! Ve maalesef başka çıkış yolu da yok! Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinden de anlıyoruz. Geçmişe sünger çekerek Suriye’yle el sıkışmak!
İşte o zaman gönüllü olmasalar bile ne Rusya ne de İran PYD konusuna kayıtsız kalabilir. Kayıtsız kalırlarsa sadece karizma çizilmez, başka sonuçları da olur!
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr