İhtisas bankacılığı kalkınmanın temelidir

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

TBMM KİT Komisyonu Üyesi, MHP Milletvekili Mevlüt Karakaya, Ziraat Bankası’nın kredi verme yapısına yönelik eleştirilere yanıt verirken büyük çam devirdi.

Çok uzun yıllardır, bankanın tarım sektörüne yeterince sahip çıkmadığı belirtiliyor. Hatta bu konuda tarım dışı projelere verdiği kredilerle de eleştirilerin hedefi oluyor. KİT Komisyonu Üyesi bankayı savunayım derken, aslında ekonomik kalkınmanın finansman ile ilişkisine dair hiçbir fikri olmadığını da ortaya koymuş oldu.

İfadesi aynen şu: “Ziraat Bankası tabii ki çiftçi dostu olabilir. Ancak Ziraat Bankası’nı bir tarım bankası, bir çiftçi bankası olarak ifade etmek ve o şekilde sorgulamak da çok doğru değil.”

Şimdi bu söz üzerine roman yazılır; ama neyse. Öncelikle banka özeline bakılırsa, zaten Osmanlı zamanında da çiftçiyi desteklemek üzerine kurulmuş, yaşam nedeni bu olan bir yapıdan söz ediyoruz.

Aynı durumun Cumhuriyet döneminde de güçlendirilerek devam ettirildiği görülüyor. Aksayan yönler var mıydı? Elbette vardı. Çünkü proje bankacılığı aşamasına geçmekte sıkıntıları olduğu görülüyordu. Tıpkı diğer ihtisas bankaları gibi.

Ama nasıl esnaf için kurulan bir banka varsa, kamuya ait çiftçiyi finanse edecek banka da vardı. Bu bankanın görevi zarar etmiş AVM’leri kredilendirmek ya da medya kuruluşlarının alınmasını fonlamak veya Hazine’nin üstlenmesi gereken proje finansmanlarının altına imza atmak değil.

Milletvekili’nin söylediklerini bir kenara bırakalım. Zira bence ekonomik açıdan ciddiye alınacak bir yanı yok. Daha çok durumu kurtarmak için kurgulanmış, körü körüne savunma mekanizmanın hareke geçmesiyle sarf edilmiş sözler.

Mevduat bankacılığıyla ihtisas bankacılığının arasındaki farkı bilmezseniz, o bankalar da kaynakları yanlış yerlere yönlendirir. Bu ülkede esnafı ve çiftçiyi finanse etmesi gereken bankaların 60 ay vadeyle bir haftalık tatil kredisi için verdiği reklamları henüz unutmadık.

Oysa gelişen ve kalkınan ekonomilerin temelinde ihtisas bankaları, proje bankacılığı ya da gerçek borsa kadar önemlidir. Örnek mi istiyorsunuz? Daha önce yazılarımda sık sık dile getirdiğim Almanya’dan bir örneği tekrar paylaşmak farz oldu. Kendimden alıntı yapıp bire bir aktarayım:

“Ziraat Bankası’nın modern tarım, sebzecilik, modern meyvecilik ve modern hayvancılık konularındaki projeleri inceleyecek, değerlendirecek ve özellikle köy kooperatifleri ve birlikleri destekleyecek ‘ihtisas bankası’ haline dönüştürülmesi uygun olacaktır. Tıpkı Almanya’daki Raiffeisen Bank gibi…”

Peki nedir Raiffeisen Bank? Yine kendimden alıntı yapayım: “Almanya’daki Ulusal Tarım Birliği DGRV örnek olarak incelenebilir. Almanya’daki Raiffeisen Tarım Birliği’nin 560 bin üyesi var. Süt ve süt ürünleri imalatı yapıyor. Kendi bankasına sahip (Raiffeisen Bank). Kendi eğitim merkezleri bulunuyor ve üyelerine eğitim ve sertifika veriyor. Kendilerine ait dış ticaret şirketleri var. Yani ihracatı kendi gerçekleştiriyor ve en önemlisi yine kendine ait dış temsilcilikleri mevcut.”

Benzer yapıların dünyanın farklı gelişmiş ekonomilerinde olduğunu da biliyoruz. Peki bizim son derece başarılı ihtisas bankalarımız varken, eksikliklerini tamamlamak yerine neden onları mevduat bankacılığı yapan yapılar haline dönüştürmeye uğraşıyoruz?

Mevduat bankacılığı yapsalar ona da razıyım. Türkiye mevduat fakiri bir ülke. Yurtdışından sendikasyon yoluyla kredi bulup, sonra onu amacı dışında kesimlere dağıtıp, üstüne bir de varlık fonu ile birlikte zarar yazıyorlar.

Türkiye kalkınmak mı istiyor? Reel sektörü inşaat zannetmekten vazgeçip, bankacılığa karşı kuru eleştiriler yapmak yerine, ihtisas bankalarını yeniden masaya yatırmalıdır.

Elbette derdiniz finanse edilen bir siyaset ve onun üzerinin kapatılması değil, kalkınmış bir ülkeye ulaşmak ise…

Tüm yazılarını göster