Ekonomiden kötü kokular geliyor

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Dünya ekonomisinde dolar üzerinden garip ve akıl karıştıran bir tartışma gündeme oturdu. Burada ilk çıkışı geçtiğimiz günlerde spekülatör Soros yapmıştı. Küresel bir krizin çok uzakta olmadığını belirtip, varlık balonundan bahsederek fitili ateşleyen bu isimden sonra adım adım 2008 öncesini hatırlatan ve kafa karıştıran açıklamalar birbirini izledi.

Kafa karıştıran diyorum ki, çünkü uzmanlar (!) üzerinden ekonomide bir her şeyin yolunda olduğu, bir sıkıntıların yaklaştığını içeren farklı açıklamalar gelmeye başladı. Esasen bu olası bir vurgunun klasik kafa karıştıran stratejilerinden biridir.

Nitekim genel fotoğrafa baktığımızda FED’in faiz arttırma eğiliminin güçlenmesi, korumacılığın kemikleşmesi, paranın güvenli liman olarak nitelendirilen evine dönmesi, karşılıklı sertleşen ülkeler, önlemler, ambargolar, sürekli tetikte tutulan jeopolitik riskler bize dünyada işlerin sürdürülemez olduğunu gösteriyor.

Fakat bu yapılırken, bir yandan da zararı azaltıcı ya da riski satmaya ortam hazırlayıcı politikaların da finans piyasaları tarafından son derece sistemli bir biçimde uygulandığını görüyoruz.

Burada da kritik noktayı, bizim de aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkeler oluşturuyor. Bir ekonomik buhranın bunlarla tetikleneceği açık. Fakat gelişen ülkeler buradan tetiklenecek bir krizde, kendilerini en az zararla ve riski satarak sıyırmanın derdine düşmüş durumda.

Elbette meselenin bu kadar karmaşık olmasında tek kutuplu dünyadan çıkılarak, en az iki kutuplu bir dünyaya geçilmiş olmasının da etkisi var. Zira ekonomide tek güç değilseniz, boşalttığınız alanı diğer kutbun doldurması ve faturaya sizi de dahil etmesi riski vardır.

Bu genel fotoğrafı belirledikten sonra ekonomiden gelen kötü kokuları hissettiren çelişkili açıklamaları hatırlatmakta fayda var. Örneğin Moody’s bir açıklama yapıyor ve güçlü dolar probleminden bahsediyor. Bunun gelişen ülkelerin tahvilleri açısından da, yüksek dış finansman ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkeler bakımından da risk oluşturduğunu belirtiyor.

Fakat aynı gün bir başka açıklama daha yapılıyor. Mobius Capital kurucularından Carls Hardenberg ABD’ye gelecek bir düzeltmeden bahsediyor ve gelişen ülkelerin sıkıntı yaşayacağına dikkat çekiyor. Ama açıklamasında doların kırılganlığından bahsederek akılları karıştırıyor.

Nitekim bunu hedge fon yöneticilerinin artan kargaşa beklentilerine ilişkin açıklama izliyor. Varlık fiyatlarında beklenen bu kargaşa duyurusu, bir bakıma FED’in faiz artırıma karşı bir aba altından sopa olarak da gösterilebilir.

Lakin hepsini alt alta koyduğumuzda bir ekonomik buhranın dünya çapında önümüzde olduğu gözleniyor. Hepsinin tek tek baktığınızda haklılık noktaları olmakla beraber, konsantrasyonun salt gelişen ülkeler üzerinden yürütülmesi, gelişmekte olan ülkelere de ‘fırsat da var’ cinsinden açıklamalarla bir parmak bal verilmesi kötü kokunun temelini oluşturuyor.

Bu süreçte Türkiye’nin çok dikkatli olması, dünyayı doğru okuması, altına yatırım yapmayı sürdürmesi ve bu süreci yönetmesi gerekir. Fakat Mehmet Şimşek’in söylemlerinden anlıyoruz ki, ‘biz kendimize güveniyoruz’ diyerek korumacılığa mesafeli davranışın sürdürüleceği gözleniyor.

Muhtemelen önümüzdeki süreçte yeni ekonomi yönetiminin oluşasıyla birlikte yapısal reform meselesi daha çok gündeme gelecek. Ama bu söylenen yapısal reformlarla, Türkiye’nin gerçekten ihtiyacı olan yapısal reformlar aynı değil.

Ekonomi yönetimi Şimşek ile devam ederse, ki son İngiltere ziyareti öyle olacağının izlenimini veriyor, IMF ve Dünya Bankası dayatmalı yapısal reformları hayatımızda göreceğiz. Bu da Türkiye ekonomisinin daha dış etkilere açık hale gelmesine ve kırılganlığının artmasına neden olacaktır.

Söylemden öteye gitmeyen bu açıklamalar, kötü kokuların geldiği ve ikinci dip olarak nitelendirilen dünya krizinin öncesinde bizim en büyük avantajımız olacaktır. Bence Türkiye bir an önce kendi gerçeklerine dönmeli, envanterini yapmalı, açmazlarını ve fırsatlarını belirleyerek yeni bir yol haritası belirlemelidir.

Aksi takdirde bu gidişat bizi IMF’ye, sonuçları da daha büyük zararlara gebe bırakıyor. Dün aklımız neredeydi sorusunu sormak için çok geç. Ekonomi, bizzat bu iktidar tarafından tarumar edildi ve korumasız hale getirildi.

Hiç olmazsa bundan sonra doğru bir stratejiyle elde kalanı koruyalım. Aksi takdirde faturamız daha da büyüyecek.

Çetin Ünsalan

ulusal.com.tr

Tüm yazılarını göster