“Defender” dediğim, Land Rover firmasının ürettiği, İngilizlerin ikonik arazi aracı modeli.
İngiltere’de yaşadığımdan, İngilizlerin bu araca ne kadar “takık” olduğunu biliyorum..
Arada ciddi bir gönül ilişkisi var.
Hangi Ülkede Ne Var?
Bu sınıfta hangi ülkelerin hangi araçları var?
Rusların Lada’sı var.
Japonların Toyota arazi araçları var.
Amerikalıların F serisi Ford’ları var.
Almanların G serisi Mercedes’leri var.
Çinlilerin, Hintlilerin, Korelilerin, Fransızların, benzer fonksiyonda bayrak taşıyıcı arazi aracı modelleri var.
Almanya’da kırsalda oturanların bir kısmı Mercedes G serisi aracı satın alma imkanına sahip. Rus köylüsü Lada kullanıyor. Amerika’da şehir dışında çiftlik ortamında veya taşrada yaşayanlar Ford F serisi kullanıyor. İngilizlerin ’de aynı şekilde kırsalda yaşayanları Land Rover Defender kullanıyor. Bu araçlar aynı sınıfta görünmeyebilir ancak araç sınıflarını mutlak olarak değil de, ilgili ülkelerin çiftçi ve kırsalda yaşayan kesimlerinin alım gücü ile mukayeseli olarak değerlendirmeliyiz. Elbette bu araçlar sadece çiftçiler tarafından değil, kamu dahil, sahadaki üretken emekçi kesimler tarafından yoğun olarak kullanılıyor.
Kullanım Alanları
Bir de Türk çiftçisini ve kırsalda yaşayan vatandaşlarımızı düşünelim. Türkiye’de bu segment için milli çözümler üretmeyi ihmal etmişiz. Hayatın akışı kendi çözümünü üretmiş. Türk çiftçisi bu eksikliği traktör ve ticari araç kullanımı ile idareten aşıyor. Bir taraftan traktörlerin asıl fonksiyonu dışında yollarda kullanıldığını görüyoruz. Misal köy merkez camiine köylü traktör ile gidebiliyor. Traktör römorku ile çiftliğin hafif malzeme taşıma işlerini halledebiliyor. Ege’de yazlık muhitlerde köylü sebze meyvesini traktör kasasında yazlık site içlerinde satıyor. Fabrika kampüslerinde dahi traktör ile taşımalar yapılıyor. Diğer taraftan “Ford Transit Connect” tarzı ticari araçlarında kırsalda yaygın olarak benzer amaçlar ile kullanıldığını görüyoruz. Yani asıl amacı asfalt yolda ticari yük taşıması olan araçları kırsaldaki vatandaşlarımız binek araç olarak kullanmak zorunda kalıyor. Köylümüz bilmiyor mu çiftlikte doğru düzgün bir çok fonksiyonlu, binek arazi aracı, misal “Defender” olsa, ailecek keyifle kullansa... Elbette biliyor.. Ama ticari araç sınıfı değiştiği anda yüksek motor gücü gerektiren büyük motorlu binek araçlar yüksek vergi dilimine giriyor ve fiyatlar saçma sapan seviyelere çıkıyor. Kırsalda yaşayan vatandaşlarımız gerek motosiklet gerek küçük ticari araçlar gerekse traktörler ile idare ediyorlar.
Konu sadece çiftçi ve köylünün ihtiyacı da değil.. Birçok devlet kurumu da benzer sınıftaki 4x4 arazi araçlarını kullanıyor. Misal Isuzu D-max, Ford Ranger, Pajero benzeri araçlar Jandarmada, Orman bakanlığının ilgili saha ekiplerinde, belediyelerde kullanılıyor.
Yapılabilirlik
Çiftçimizin, köylümüzün, kamu kurumlarımızın, kırsalda yaşayan vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıracak ikonik “Defender” ayarında bir aracı, milli sanayimiz yapabilecek durumda. Teknik yapılabilirlik konusunda herhalde hiçbirimizin itirazı olmaz. İtiraz nerede olur? Şurada olur: Böyle bir proje ekonomik açıdan anlamlı olur mu? Türkiye, kıt kaynaklarını böyle bir projenin gerektireceği belki 150-200 milyon dolarlık yatırıma aktarmalı mıdır?
Önce itiraz kısmından başlayalım.
Bu proje yapılmamalıdır çünkü:
1) Bu devirde arabaymış, Jeep’miş, geçelim bunları. Bak millet uzaya, Mars’a gidiyor.. Biz yazılım geliştirelim, yüksek teknoloji geliştirelim, bırakalım arazi aracı işlerini. Bu sektörde büyük yatırım yapmış Çinlilerden, Avrupalılardan bu araçları satın almaya devam edelim.
2) Ne gerek var? Zaten Türkiye’de bu sınıfta kaç araç satılıyor senede? Çarp böl.. Bu iş ekonomik değildir. Sadece Türkiye pazarı yeterli değil, Avrupa’ya ise ihraç edecek kalitede ve maliyette ortaya ürün çıkartamayız. Ölü doğan projedir bu.
3) Bu kafa var ya bu kafa... Bak yerli elektrikli araba TOGG dediniz ne oldu? Hani nerde TOGG? Sen yeni model “Defender” ’larda ne teknolojiler kullanılıyor biliyor musun?
4) Yıl olmuş 2021 hala dizel araç yapalım diyor.. Bütün dünya elektrikli araçlara dönmüş, karbon salınımını nasıl azaltırız, ne zaman petrol araçlarını yasaklarız hesabını yapıyor.. Üstelik Türkiye petrol üretmiyor, ithal ediyor. Bu saatten sonra dizel araca yatırım yapmak kimin fikri? İlle yapacaksak elektrikli modeli yapalım.
Nasıl eleştiriler? Bu eleştiriler gelir mi? Gelir. Haklılık payı var mı? Kısmen var. Biraz inceleyelim ne kadar haklılık payı var...
Öncelikle bu aracı kim kullanacak? Ne kadarlık pazara hitap ediyoruz?
Pazar
1) Çiftçimiz, kırsalda yaşayan köylümüz kullanacak.
2) Jandarma, özel kuvvetler, Orman bakanlığı ve askeriye kullanacak
3) Belediyeler
4) Şehirde yaşayan ama hafta sonları kırsala gidenler, arazi aracı kullanmayı sevenler kullanacak
5) İhracat pazarı olarak tüm Ortadoğu, Afrika, Rusya, Kafkaslar, Türkistan bölgesi hedef ihracat pazarları ilk etapta düşünülebilir.
Nasıl bir araç?
Yazıya “Defender” modelini örnek vererek başladım ancak çok fonksiyonlu iş yapan araç, eski tip “Defender” idi. Artık bu üretilmiyor. Yeni tip “Defender” ları daha çok şehirli zengin kadınların kullandığını gözlemliyoruz. İngiliz köylüsünün, çiftçisinin, askerinin, marangozunun, keçi gibi işini yapan eski tip “Defender” ların üretimi artık yok. Bu konsepti “İneos” firması “Grenadier” modeli ile devam ettirmek üzere yola çıkmış durumda.
İNEOS GRENADİER
İneos bir kimya firması. Kurucu sahibi İngiltere’nin en zengin adamı olan Sir Jim Ratcliffe. Bu adam bir “Defender” tutkunu. Ancak Land Rover’i Hintli “Tata” aldıktan sonra aracın konsepti yavaş yavaş değişmeye başladı ve bugün gelinen noktada eski halinden eser kalmadı. Milyarder “Jim” ise Londra’da pubda arkadaşları ile oturup “ne olacak bu Defender in hali” diye kadehleri devirirlerken bu işe el atmaya karar verirler. Jim, önce Land Rover’dan eski Defender üretim hattını satın almak ister ama alamaz. Bunun üzerine eski “Defender” çizgilerine çok benzeyen ancak günümüzün ihtiyaçlarına ve teknolojisine göre yeni bir araç tasarlatır, prototiplerini üretir, test ettirir ve ismini “Grenadier” koyar. ( Londra’da takıldığı ve bu işleri konuştuğu pub’in ismi. “El bombacısı” anlamında).
Jim, bu proje için Fransa’da kepenk kapatan bir otomotiv üretim tesisi satın alır ve Grenadier nin üretimine bu tesiste başlamak üzere gerekli yatırımları yapmaya başlar. Grenadier’yi birkaç seneye Avrupa yollarında göreceğiz. Güçlü uluslararası rekabetin olduğu bir alanda sıfırdan böyle bir araç işine girmek sektöre meydan okuma. Jim’in verdiği mesaj şu: “Siz bu işi beceremediniz, ticari kaygılar ile arazi araçlarını iyice lüks yaptınız, köşeleri yuvarlata yuvarlata iyice feminen hale getirdiniz, sahadan, köylüden, işçiden iyice kopardınız, ikonik araç markalarının getirildiği noktada, ev anneleri, çocuklarını bu araçlar ile asfalt yollarda 5 dakikalık mesafedeki okula getirip götürüyor...Bak ben Defender’in klasik çizgisine sadık kalarak yeni nesil bir arazi aracı yapayımda bu iş nasıl yapılır görün...”
Jim kurnaz adam, elin taşı ile elin kuşunu vurmayı zaten kimya işinden öğrenmiş. Büyük petrokimya firmalarının verimsiz bulup kurtulmak istedikleri varlıkları “iyi ilişkilerini” de kullanarak satın alıp, “iyi işletmecilik” ile büyük servet yapmış. Bu araba işinde de akıllı işbirlikleri yapmayı bilmiş ve projeye destek olacak birçok büyük otomotiv firmasının desteğini sağlamış.
Türkiye ihtiyaçlar
Türkiye’nin de bu İneos Grenadier projesini inceleyerek kendi ihtiyaçlarına göre sıfırdan bir araç tasarlaması faydalı olur. Grenadier’nin üretim hedefi yıllık 30 bin. Yani Jim bu derece butik üretim adetleri ile kârlı bir firma olmayı ve ayakta kalmayı hedefleyebiliyor.
Bu örneği verme sebebim eleştirilerin bir kısmına cevap olması için. Yani bu devirde, evet bunca global rekabet içinde, sıfırdan dizel arazi aracı yapan yatırımcılar var. Türkiye’deki olası projenin tüm bu çılgın girişimlerden farkı ise bu işe kamu olarak girecek olması yani pazar hazır, talep hazır, gerekli regülasyonlar, vergi politikaları ayarlanacak ve üretilen her ürün iç pazara kolayca satılabilecek ve her satılan yerli arazi aracı aslında Türkiye’nin ekonomisini ve üretken gücünü ileriye götürecek.
Türkiye’de yılda satılan binek artı hafif ticari araç sayısı yaklaşık 750 bin. Sizce yılda 30 bin adetlik bir yerli arazi aracı bu pazarda satılmaz mı? Gayet güzel satılır. Tanesi 165 bin TL den satılsa yılda 5 milyar TL ciro. Bu rakamlar ile bir otomobil firmasına can suyu vermek, sağlıklı şekilde yaşatmak ve büyütmek gayet mümkündür.
ABD’de bu aracın muadili Ford F serisidir. ABD de 4 farklı fabrikada üretilmektedir. Amerika’da on yıllardır en çok satan araçlar bu F serisi araçlardır. Yılda sadece ABD pazarında 700 bin adetten fazla satmaktadır.
Bu segmentte elektrikli araç dönüşümü en son safhada olacaktır çünkü arazi aracının yüksek güç ihtiyacı vardır. Taşrada, kırsalda elektrik şarj istasyonları kurmak en son yapılacak iştir. Elektrikli araçlar sıfır emisyondan dolayı öncelikle şehirlerde yaygınlaşmak zorundadır en son sıra arazi araçlarına gelecektir bu da önümüzde makul bir süre var demektir.
Türkiye en gelişmiş ilk 10 ekonomi arasına girme vizyonuna sahiptir. Bugün ilk 10’daki ülkelerin tamamının milli bayrak taşıyıcı arazi araçları vardır. Bu bir tesadüf müdür? Hayır.Bu araçlar ile ülkelerin farklı sektörlerindeki üretkenlik artmaktadır.
Bu tür araç projelerinin ekonomik faydalarını hesaplarken toplam satın alma maliyeti olarak düşünmek daha anlamlı olur. Yani aracın faydalı ömrü süresinde tüm bakım servis yedek parça vs. masrafları ile karşılaştırma yapılmalıdır ve yerli imal edilen araçların bu hesapta avantajı olacaktır.
Kamuda kullanılan 4x4 arazi araçlarını bir düşünelim... Her gün yollarda görüyoruz.. Belirli bir standart yok. Her belediye, her kurum dönem dönem farklı tedarikçilerden farklı modelleri almış. 15 sene sonra bu üreticilerin kaçı hala yedek parça sağlayabilir durumda olacak? Kamu tarafından alırken ucuz gibi görünen hatta bazen hibe edilen Alman, Japon, Kore arabaları işin içine bakım maliyetleri, yedek parçalar girdiğinde kaç sene ekonomik olmaya devam edebilecek? Bu araçlar ne kadar ilgili sektörün özel ihtiyaçlarına göre özelleştirilebilir olabilir?
Türk sanayisinin yüksek kalitede, rekabetçi bir arazi aracı yapabilirliği konusunda herhalde çok kelam etmeye gerek yok. Otomotiv sanayimiz ve nitelikli işgücümüz tasarımdan imalata ve satış sonrası desteklere kadar ticariden bineğe, askeri araçlardan yan sanayi üretimine kadar otomotiv sanayinin her alanında rüştünü ispat etmiştir.
Kalite
Kalite konusunu biraz açalım. Japonya’ya veya Kore’ye gidenlerimiz görmüşlerdir. Bu ülke yollarında görülen araçlar, Türkiye’deki Kore ve Japon arabalarına pek benzemiyorlar.. Neden? Çünkü ihracat amaçlı yapılan araçların en düşük maliyet ile, yüksek otomatizasyon ile ve düşük çeşit ile ihracat pazarlarında rekabet şansı olmaktadır. Oysa bu ülkeler, kendi iç pazarlarında yüksek kalitede, üst donanım seviyesinde araçlarını kendi vatandaşlarının hizmetine sunabilmekteler. Bu fenomen, milli arazi aracımızın tasarımında, iç pazardaki kalite seviyesini yukarıya çekme fırsatını sağlayacaktır çünkü öncelikle iç pazarın ihtiyaçlarına göre araç tasarlanacaktır. Yani bu iş “gümrük duvarını yükseltelim, politik bağlantısı olan birkaç zengin aile kalitesiz arazi aracını üretip iç pazara yüksek fiyat ile ittirsin” projesi değildir.
Milli marka yaratma konusunda geç kaldık. TOGG elektrikli segmentte başarı ile geliyor ancak TOGG projesi bizim çiftçimizin, işçimizin, jandarmamızın arazideki üretkenliğini artıracak bir proje değildir.
Bu segmentte üretilen arazi aracını çiftçimizin alabilecek mi? Elbette serbest Pazar dinamiklerinde bu mümkün olmayacaktır. Çiftçilerimize, işçilerimize, kooperatiflerimize, belediye ve kamu kurumlarımıza bu aracın alınabilmesi için bazı kolaylıklar sağlanacaktır. ( vergi indirimi, uzun vadeli düşük faizli kredi, direk tarım kooperatiflerine desteklemeler vs)
Günün sonunda yerli arazi aracı ile hangi faydalar elde edilecektir?
Beklenen Faydalar
1) Otomotiv sektörünün, istihdamının büyümesi
2) İthalatın azalıp ihracatın artması
3)Az gelişmiş Afrika ve Orta Asya ülkelerinde ( uzun süre elektrikli araba altyapısını kuramayacaklar) üretim lisansı vermek veya satış suretiyle politik kart olarak kullanılabilecek ilave bir enstrüman
4) Elektrikli araca geçiş fenomeni bazı yerli oto yan sanayi firmalarımızı vuracaktır çünkü elektrikli araçlarda komponent sayısı azalmaktadır. Bu firmaların yaşam süresini uzatmış olacağız
5) Kamunun arazi araçlarında standardizasyon sağlanacak, uzun dönemli yedek parça tedariği, özelleştirilebilme ve yüksek servis standartları sağlanabilecektir. Bu durum kamu kurumlarımızın üretkenliğini artıracaktır
6) Çiftçilik, çeşitli zorluklardan dolayı gençlerin yapmak istemediği ancakstratejik önemde bir alandır. Çiftçimizin, köylümüzün standartlarını artırmak için uygun bir ilave enstrüman olabilir
7) Köyden şehre göçü yavaşlatabilir ve belki de ilave bazı politikalar ile terse döndürebilir
8) Göçmenler dahil 90 milyon civarı iç tüketim pazarı, yüzbinlerce işsiz üniversite mezunu ve teknik eleman mevcudiyetine rağmen yerli ve milli bir arazi aracı yapmıyor olmanın ayıbı sonlanacaktır
9) Gelişmiş ülkeler ile aramızdaki refah farkı buna benzer projeler ile 2 kat hızlı kapanacaktır çünkü hem kendi üretimimizi artırıyoruz, hem gelişmiş ülkelerden almayarak onların üretimini azaltıyoruz hem de ihracat pazarlarında, iç pazarımızın sağladığı ölçek ekonomisi kaldıracı ile yüksek rekabetçilikle ortaya çıkabiliyoruz.
10) Askerlikten hatırlarız.. Bildiğim kadarıyla Land Rover lisansı ile Türkiye’de uzun yıllar bu araçlar Koç’un Otokar tesislerinde üretildi. Nuh Nebi’den kalma yerli versiyon Land Rover Defender araçlarını TSK uzun yıllar kullandı belki hala kullanıyordur.. Araçlar kötü değil , keçi gibi yıllarca dayanıyor ama yetti gayri. Ulusal ihtiyaçlara göre yabancı lisansa bağımlı olmadan yerli aracı aracımızın tasarımını yaptıralım, Otokar üretmek istiyorsa buyursun üretsin
11) Bu tür mühendislik projeleri aslında ülkelerin imajını etkileyen seviyede projelerdir. Böyle bir otomobil projesinde akıllı tasarımınızı, yüksek kalitenizi, ürünün dayanıklılığını dünyaya gösterdiğiniz zaman ülkenizin ürettiği tüm diğer ürünlere talep artar. Jeneratör satışından buzdolabı satışına, askeri gemi satışına kadar hepsinin satışı bir nebze artar. Çünkü ülkenin sanayi ürünleri açısından marka değeri yükselir.
12) Yangın, deprem ve sel benzeri doğal afetlerde römork çekme becerisine sahip 4x4 yerli arazi araçlarının Türkiye sathında yaygın olarak bulunması afetler ile mücadelede fayda sağlayacak ilave bir enstrüman olabilir.
Bu iş nasıl ve kim tarafından yapılabilir?
Türkiye’de özel sektör bu işi yapabilir ancak kamunun tasarımdan üretime, finansmandan, pazarlamaya kadar işin içinde olması, oluşacak faydayı artıracaktır. Bu tasarım işi tamamen özel sektöre bırakılırsa hedeflenen tüketici segmenti daralabilir, servis süreleri kısalabilir, komponentlerde ve lisans ödemelerinde yurt dışı bağımlılık artabilir. Ülkenin ihtiyacı olan ucuz, dayanıklı, yaygın servisli, uzun yıllar yedek parça destekli, hem tarlada hem asfaltta iş görecek, fazlaca yurtdışı lisans ödemesi olmayan, kullanım alanına göre farklı konfigürasyonları olan “dağ keçisi” gibi bir araç tasarlanması gerekli. (Aracın Logosu belki keçili olabilir).
Unutmamamız gerekli, özel sektör doğası gereği kârı maksimize edecek şekilde yatırım yapar, kamu ise faydayı maksimize edecek şekilde yatırımları teşvik etmelidir. Bu bağlamda fayda maksimizasyonuna göre araçtasarımı yaptırılıp, kârmaksimizasyonuna göre üretim yaptırılabilir.
TOGG benzeri bir konsorsiyum ile bu iş yapılabilir veya kamunun daha çok işin içinde olduğu bir model kullanılabilir. Özel sektörü bu işe motive etmek için kritik konu alım garantileri ve iç pazarda satışı kolaylaştıracak düzenlemelerdir. 750 bin adetlik iç Pazar satışını düzenleyen yönetmeliklerde ufak rötuşlar ile ilgili yeni segmente yurtdışı rekabet koruması sağlayacak şekilde yer açılabilir.