Hükümetin çılgın projeleri hepinizin malumu. Ortada finansmanı düşünülmemiş işler vardı. Bu haliyle bir fikre proje denilebilir mi tartışılır ama hepsinin çılgınlık olduğu ve sonuçta da büyük zararlara yol açtığı zaten ortada.
İstanbul Havalimanı tam bir şehir katliamı ve olsa olsa kanal ile birlikte düşünüldüğünde bir emlak çalışmasından öteye gitmedi. Şüphesiz nüfusu 30 milyona vuracak bir şehirde oksijen ve su kaynaklarını yok etmekten ve bütçeye kara bir delik açmaktan başka da bir işe yaramadı; yaramayacak.
Fatih Projesi tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Eğitimde zaten yerle yeksan edilen bir sistemsizlik oluşturulurken, bu projenin doğru düzgün yol almadığı ama ödenen paralarla büyük zararlara yol açtığını biliyoruz.
Kıbrıs su hattı döşendi; borular patladı. Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken bu şehire yapılmış en büyük ihanet olarak nitelendirdiği üçüncü köprü ile ilgili değerlendirme yapmak gerekmiyor. Zaten bizzat köprüyü yapan tarafından zamanında yorumu yapılmış.
Bağlantılı yollarıyla ulaşımdan gıda nakliyesine, yetmedi geçiş garantisine kadar sırtımıza bindirdiği yük de cabası. Kuzey Ormanları’nın katletmesine girmiyorum bile. Osmangazi Köprüsü’nün orijinalini biliyorum. Zaten bu iktidara ait değil.
O projede üstten karayolu, alttan hızlı trenin geçtiği, bedava kullanılan ve zaman tasarrufu ile ülke ekonomisine katkı sağlayacak bir projeyken, hem finansmanını sağladığımız hem de üstüne geç geçme para ödediğimiz bir zarar kapısı haline dönüştü.
Şehir hastanelerine girmeye zaten gerek yok. Başlı başına hem zarar; hem de şehir içindeki hastanelerin arsaları üzerinden bir kupon arazi operasyonundan başka bir şey değil. Yani kısacası hangi çılgınlığı konuştuysak, zarar yazdı ve ne yazık ki verilen garantiler nedeniyle de yıllarca zarar yazmaya devam edecek.
Arada 128 milyar doların yitip gittiği ekonomi çılgınlığı ise dikiş tutmaz bir hal aldı. Şimdi son çılgınlık, dünyada ve bizde enflasyon artarken, tüm dünya faiz yükseltme eğilimine girmişken ve cebimizde eksi bakiye rezerv varken iktisadi karşılığı olmadan faiz düşürme çılgınlığı…
Her yapılan düşüşte, Türkiye ekonomisinin kırılganlığının biraz daha arttığı, biraz daha maliyetli para bulma gerçeğiyle karşı karşıya kaldığı, yükselen risk puanlarıyla ve güvensiz görüntüsüyle temiz para bulamadığı, kaynağı belirsiz paralar üzerinden kumar oynadığı bir hal aldı.
Zaten faiz ve enflasyon ortamı gözle görülüyor; ama Goldman Sachs’ın son raporu da bunu ortaya koyuyor: “Özellikle yatırıma karşı olan güçlü talep ve enflasyon beklentilerindeki artışın küresel finans krizi sonrası dünyaya kıyasla bizi yüksek faizlerin olacağı uzun bir yola sokacağını belirten Goldman Sachs ekonomistleri, “Birçok gelişmiş ülkede faiz oranlarının düşük seviyelerden yükselmesini bekliyoruz bu da şu an için tahvil piyasasında fiyatlanıyor” dedi.”
Yetmedi; ABD’de son açıklanan üretici fiyatları enflasyondaki yükselişin söylendiği gibi geçici olmadığını bize kanıtlıyor. Öte yandan dünyada yükselen emtia ve gıda fiyatları da cabası…
Peki biz ne yapıyoruz? Zaten yaptığımız zorlama faiz düşüşünün üzerine Kasım ayında yeni bir aşağı yönlü hamle yapmanın hesapları içindeyiz. Hatta gerekçe kalmadığı için cari açık atfında bulunarak doların TL karşısında değer kazanacağını da kabul ediyoruz.
İhracatçı ise Merkez Bankası’nın aksine, bunun doğru bir beklenti olmadığını yalvarırcasına açıklıyor. Şimdi tüm bunları alt alta koyduğunuzda iktidarın son, belki de en son çılgın projesinin bu olduğu sonucu çıkmıyor mu? Şüphesiz diğerleri gibi bunun da zarar yazması ve sonuçta çok daha fazla bir faizle muhatap olacağımız gerçeği önemsenmeden…