Kıbrıs'ta tüm dünyayı karşımıza almayı başarmak!

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Dış politikadaki yetkinlik, bir ülkenin devlet olabilme kapasitesini gösteren en önemli ölçüttür. Bu nedenle güçlü ve büyük devletlerin dış siyaset planlaması bir satranç oyununa benzer. Hamleler o kadar ustalıkla yapılır ki bu sanattan nasibini almamış ülkeler başlarına neyin geldiğini bile anlayamazlar. Eğer, bir politikacı, bölgesini ve dünyayı mümkün olduğu kadar gerçeğe yakın algılayamıyorsa, asla bir devlet adamı olamaz! Hangi makamı işgal ederse etsin, elitler dünyasında kolayca kandırılabilen sıradan bir kasaba politikacısıdır ve asla itibar görmez! Atatürk ve İnönü’nün dış politikaya bizzat yön verdiğini hepimiz biliriz.

Belki de en haklı milli davamız olan Kıbrıs’ta düşmüş olduğumuz durum, bu alandaki karnemizi bize net bir şekilde gösteriyor. Dibe vurmuş durumdayız! İnanın isteseniz bile, bu kadar başarısız olamazsınız. Kıbrıs, Doğu Akdeniz’de bir ada olduğuna göre önce ilgili bölge devletleri ile konumumuzu masaya yatıralım. Mısır, Suriye ve İsrail ile kanlı bıçaklı olduk. Lübnan’ı hiçbir şekilde münhasır ekonomik bölge meselelerinde yanımıza çekemedik.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, önce bölge devletleri ile boğazımıza kement attı daha sonra AB ve özellikle ABD’nin yumuşak güç unsurları (softpower) ile bizi sürüklemeye başladı. Mısır, nasıl ikna edildiyse Yunanistan ve GKRY’yedoğru keskin bir şekilde dümen kırdı.Neredeyse yapışık kardeşler oldular. Mısır, Yunanistan ve GKRY’nin Türkiye yönelik verdikleri ortak biidiri şu :“Türkiye Doğu Akdeniz’deki sismik araştırmalara derhal son versin!” Başüstüne, emriniz olur! Nasılsa gelen vuruyor, giden vuruyor…

Türk Deniz Kuvvetlerinde ödü kopan Yunanistan, herhâlde meydanı boş gördü ki Kıbrıs’a bir fırkateyn ve bir denizaltı gönderme kararı aldı.

Tüm bunların üstüne öylesine büyük bir iş başardık ki (!) ABD, AB ve Batı ile Soğuk Savaş günlerini anımsatan krizler yaşayan Rusya, GKRY ile savunma anlaşması bile yapabilecek bir boyutta yakınlaşmaya başladı. Jeopolitik ve stratejik konularda muhteşem analizler yapan Amiral Cem Gürdeniz, Aydınlık’taki yazısında bakın, konunun bamteline nasıl basmış:

“Tarihten ders almak gerekir. Rusya’nın, güvenlik ve dış politikada en önemli ikaz ve emarelerin verildiği alan olan askeri alanda, Türkiye’ye ciddi mesajlar verdiği ortaya çıkıyor. Mesajın özü, Türkiye’nin Suriye ve Kuzey Irak politikasıdır. Türkiye yanlış Suriye ve Kuzey Irak politikaları ile sadece bindiği dalı kesmiyor, küresel dengeleri de alt üst ediyor. Doğu Akdeniz, günümüzde 1945’lerin Türk boğazları kadar geleceğimiz için önemli ve önceliklidir. Bu jeopolitik mücadelede Avrupa Atlantik hegemonların Suriye’deki çıkarları uğruna Rusları kaybetmek ve Akdeniz’de yalnız kalmak ağır bir sonuç olacaktır. Rusya da umarız 1945 ve 46’ların hatalarını tekrar etmez ve Kıbrıslı Rumların hırsızlığına dolaylı olarak destek olmaz! Bu durum ne Rusya ne de Türkiye’nin uzun dönemli çıkarlarına hizmet eder. Her iki taraf tarihten ders almalıdır.”

Amiral Gürdeniz’in bilgelik dolu tarihi ikazını hem Rusya hem de Türkiye iyi okumalıdır. Aksi halde, tarih tekerrür eder; iki ülke birbirini yerken, Batı parsayı toplar.

Ama bu kadar kötü haberden sonra size bir de iyi haberim var! MGK’nın 30 Ekim 2014 günkü toplantısı - hani şu meşhur en uzun MGK-sonrasında yayımlanan bildirinin ilgili bölümüne hep birlikte göz atalım:

“Deniz yetki alanları başta olmak üzere Ege ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler gözden geçirilmiş; Türkiye’nin kendi kıta sahanlığı içinde ve garantör ülke olarak KKTC’nin ruhsatlandırdığı sahalardaki hak ve menfaatlerin korunması için gereken her türlü tedbirin önümüzdeki dönemde de kararlılıkla alınacağı belirtilmiştir.”

Size bu müjdeyi (!) vereyim ama ben bildirideki DE’ye takıldım. Çünkü bu iki harf yan yana gelince ve Türk dili geçerliyse, geçmişte tüm hak ve çıkarlarımızın kararlılıkla korunduğu gibi bir anlam doğuyor!

Bu durumda iyisi mi ortalığı fazla karıştırmadan bir fıkra ile yazımıza son noktayı koyalım.

Bir boks karşılaşmasında, boksörlerden biri fena halde dayak yemektedir. Ağzı burnu yamulmuş, her yeri kan revan içindedir. Ayakta güçlükle durmaktadır. Nakavt olmak üzereyken imdadına gonk yetişir. Antrenör, bir taraftan yaralarını silerken, diğer taraftan, ona moral vermeye çalışır: “Aferin aslanım! Çok iyi maç çıkarıyorsun. Rakibini perişan ediyorsun!” Yediği darbelerle bilincini yitirmeküzere olan boksör cevap verir: “Hocam, seyircilerden biri beni fena halde pataklıyor, derhal onu bulun!”

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster